Toplumların ve ülkelerin refah seviyelerini yükseltebilmeleri veya refah seviyelerini geliştirerek sürdürebilmeleri için daha çok üretim ve hizmet işlevini yerine getirmeleri gerekmektedir. Bu bağlamda, kısaca “iş yapabilme kabiliyeti” olarak tanımlanan, dolayısıyla her eylem için gerekli olan enerjiye yadsınamaz ölçüde ihtiyaç duyulmaktadır.
Sanayi devrimini takiben bilgi çağına girmekte olan ülkeler ve dolayısıyla gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için enerji kaynaklarına ulaşım ve enerji üretimi, enerji politikaları kapsamında başat sorun niteliği taşımaktadır. Enerjinin farklı çeşitleri olmasına karşın, bunlar içinde elektrik enerjisinin ayrı ve farklı bir yeri bulunmaktadır. Zira elektrik enerjisinin diğer enerjilere dönüşümü hayli kolay olup, alternatif akım olarak kilometrelerce uzağa taşınabilmektedir. Bu nedenle de en çok talep edilen enerji, elektrik olmaktadır. Nitekim ülkelerin elektrik enerjisi üretimi ve kişi başı elektrik tüketim değerleri ülkelerin birbirlerine göre değerlendirilmesine ilişkin önemli bir indikatör olarak nitelenmekte ve enerji denince çoğu kez de ilk akla gelen elektrik enerjisi olmaktadır. Bu bağlamda da elektrik üretilen enerji santraları öne çıkan enerji tesisleri durumundadırlar. Dolayısıyla da enerji politikaları açısından elektrik enerjisi üretiminin planlanması öncelik taşımaktadır.
Elektrik Üretim Santralları
Farklı kaynaklardan yararlanılarak elektrik üretilebilmektedirler. Ancak, burada önemli bir argüman elektriğin kesintisiz, zamanında ve güvenilir şekilde üretilebilmesi olmaktadır. Bu argüman, “Emre Amade” santraları öne çıkarmaktadır. Enerji politikaları oluşturulurken emre amade, bir başka deyişle kapasite faktörü (kısaca yıl boyunca devrede kalma oranı) yüksek santraları kullanmanın gerekliliği kendini göstermektedir. Şekil 1’de farklı enerji santralarının kapasite faktörleri mukayeseli olarak görülmektedir. Buradan hareketle, elektrik santraları genellikle enerji santraları olarak ifade edilerek iki ana başlık altında incelenmektedir. Bunlar; “Emre Amade Konvansiyonel Enerji Santraları” ve “Alternatif Enerji Santraları”dır. Emre amade Konvansiyonel Enerji Santraları, mevsimsel ve günsel farklılıklardan etkilenmeyen, hemen her yerde kurulabilen ve elektrik üretimi yapan santralar olmaktadır. Bu bağlamda, emre amade santralar “Baz Santral”lar olarak da betimlenmektedir. Alternatif enerji santraları olarak ta esas itibariyle doğal olarak enerji kaynağı yenilenebilir kaynaklar kullanılarak enerji üreten santralar ifade edilmektedir.
Emre amade santralar kapsamında, fosil yakıtlı (kömür, doğal gaz, fuel-oil, asfaltit vb. gibi) santralar ile nükleer santralar yer almaktadır. Alternatif ve yenilenebilir santralar olarak ta; hidroelektrik, rüzgâr, güneş, jeotermal, biyokütle ve atık enerji santraları sayılmaktadır. Burada şunu özellikle belirtmek gerekir ki; ülkeler için enerji-politik açıdan emre amade santralar öne çıktığından (Şekil 1’de de görüldüğü üzere) başta nükleer santralar olmak üzere kömür santraları birçok gelişmiş ülkede halen kullanılan önemli enerji santraları olmaktadır. Bir başka deyişle, kesintisiz ve talep edilen güçte devamlılıkla enerji üreten santralar fosil yakıtlı ve nükleer santralar baz santral olarak enerji politik planlamalarda özellikle üzerinde durulması gereken santralar olarak yerlerini almaktadırlar.
Sürdürülebilir Kalkınma Açısından Enerji Santralları
Sanayi devriminden sonra ekonomik ve teknolojik gelişmeler yaşanırken çevre ve doğa çoğu kez göz ardı edilmişti. Ancak, ortaya çıkmakta olan çevresel sorunlar günümüzde, “Sürdürülebilir Kalkınma” kavramını gündeme getirmiştir. Fazla olarak, halen sürdürülebilir kalkınma hayati öneme haiz bir konu haline gelmiş bulunmaktadır.
Sürdürülebilir kalkınma tanım olarak Birleşmiş Milletler tarafından yayınlanan “Our Common Future (1987) Raporu”nda ifade edildiği üzere; “Bugünkü kuşakların yaşam kalitesini yükseltirken, gelecek kuşaklara yaşam kalitesini yükseltme şansı verecek bir dünya bırakmak” anlamına gelmektedir. Görüldüğü üzere bu tanım iki kısımdan oluşmaktadır.
Tanımın ilk kısmı;” bugünkü kuşakların yaşam kalitesini yükseltirken…” ifadesi olup, günümüzdeki kalkınmanın gereklerini yerine getirmeyi ifade etmektedir. Bir başka deyişle, bilgi çağına girmek konusunda yol almaktaki dünya ülkelerinin ihtiyacı olan devasa miktarlardaki elektrik enerjisinin üretiminin sağlanmasını da betimlemektedir. Dolayısıyla büyük güçlü emre amade enerji santralarının hayata geçirilmesini gerekli kılmaktadır. Bu durum, büyük güçlerde baz santraların kurulmasını ayrıca var olanların da kullanılmasını gündeme getirmektedir.
Tanımın ikinci kısmı ise; “…gelecek kuşaklara yaşam kalitesini yükseltme şansı verecek bir dünya bırakma” kavramını ifade etmektedir. Bu kavram çevrenin korunması ve son yıllarda kuvvetle ortaya çıkan iklim değişikliği şartlarının kontrol edilmesi anlamına gelmektedir. Bu bağlamda, insanlar ve diğer pek çok canlı için, başlıca gereksinimler olan uygun atmosferik şartların, uygun gıdanın temiz ve içilebilir su vb. gibi şartların süreklilikle sağlanıyor olması kast ediliyor olmaktadır.
Burada, uygun atmosferik şartlar ile atmosferde en uygun oranda oksijen, karbondioksit, azot, ozon vb. gibi gazların bir arada ve sürdürülebilir olarak bulunması, bunlara ilave olarak uygun sıcaklık, nem oranı vb. değerlere sahip şartların oluşması ifade edilmektedir. Bunlar arasında, öne çıkan bir tanesi oksijen ve karbondioksit miktarlarının uygun oranlarıyla korunumu olmaktadır. Oysa bu oranların korunumu, günümüzdeki sanayi faaliyetleri ve termik enerji santralarının katkılarıyla hayli kritik şartlara gelmiş bulunmaktadır.
Günümüzde önemli bir konu, sera gazı salımı konusudur. Sera gazı salımı önemli ölçüde fosil yakıt kullanımı nedeni ile ortaya çıkmaktadır. Bu durumda, fosil yakıtlı santralardan kaçınılması gerekmektedir. Bir başka deyişle, sera gazı salımlarının limitlenmesi zorunluluğu kendini göstermektedir. Bu da fosil yakıtlı santraların önemli ölçüde sorgulanmasını gündeme getirmiştir. Şekil 2’de farklı santraların (ilgili ekipmanın imalatı için harcanan yakıtlar da dahil) sebep olduğu sera gazı (Green House Gases-GHG) salımlarına ilişkin mukayeseli bir grafik görülmektedir.
Öte yandan, hidrolik santralar da dahil yenilenebilir enerji santraları emre amadelik taşımayan santralar kapsamında olduğundan, bu durumda nükleer santralar, sürdürülebilir kalkınma bağlamında yadsınamaz öneme sahip santral grubunu oluşturuyor olmaktadır. Bir başka deyişle, bilgi çağına ayak uydurabilmek için nükleer santralara yer verilmesi zorunluluk olarak kendini göstermektedir.
Nitekim Kyoto Protokolü’nde ve Aralık 2015’te Paris’te mutabakata varılan COP-21 kararlarında da (kapasite faktörü yüksek santralardan) fosil yakıtlı santralların kullanımına, çevre limitleri nedeniyle kısıtlamalar getirilmektedir. Buna karşın, nükleer santral kurulumunun gerekliliğinden bahsedilmekte ve desteklenmesi konusu gündeme getirilmektedir.
Sonuç:
İçinde bulunduğumuz çağın bilgi çağı olduğu düşünüldüğünde ve Endüstri 4.0’a aşamasına geçilmeye hazırlanıldığına göre elektrik ihtiyacı yadsınamaz boyutlarda ortaya çıkıyor olmaktadır. Bir başka deyişle, toplumların ve ülkelerin enerji bağlamında beklentisi, güvenilir ve sürekli enerji sağlanması olduğunda, emre amadelik kriteri çerçevesinde fosil yakıtlı enerji santraları ile nükleer santralardan, dolayısıyla konvansiyonel santralardan vazgeçilemeyeceği anlaşılmaktadır. Ancak, yine toplumların ve ülkelerin beklentisi sürdürülebilir kalkınmanın da mutlaka sağlanması olduğunda, bu takdirde de nükleer santralar başatlıkla öne çıkmakta ve yadsınamaz bir önem taşıyor olmaktadır.
Enerji politikaları açısından ülkeler ve toplumlar için kilit taşı öneminde olan bu konu ne kadar rasyonel şekilde hayata geçirilebilirse hem toplum yaşamının ve hem de dünya şartlarının sürekliliği sağlanabilecektir. Her bir ülke için (yukarıda açıklanan hususlar çerçevesinde) doğru ve uygun enerji santralarının seçilip kurulmasıyla ülkelerin refah seviyelerini yükseltmeleri mümkün olabilecektir. Bu bağlamda, yüksek güçlü, emre amade ve çevreyi tehdit eden sera gazları salımı olmayan veya minimum seviyede tutulabilen santraların öne çıkarılması önem taşımaktadır. Dolayısıyla da nükleer santraların enerji politikalarında ve enerji planlamalarında ve de bağlantılı olarak kalkınma programlarında yeri ve önemi giderek artacaktır denebilir.