Mısır’la görüşmelere memnunum ve geç de olsa, olması gerekendir.
Trump’ın gidip Biden’ın gelmesinin etkileri görülmeye başlandı ve her geçen gün daha da görünürleşecek gibi… Sadece Amerika ve Amerika’nın dış politikasında mı…
Hayır…
Bunlar olurken; Küresel ölçekte süren “Yeni Dünya Düzeni” operasyonu ve “Yeni Yüzyıl” inşası planlandığı gibi devam ediyor.
“Akıl ve Güç”ün küresel paradigmasında bir değişim yok. Aynen devam…
Ama Biden’la birlikte, başta başat Avrupa ülkeleri olmak üzere; Çin/Rusya da dahil, Hemen her ülkede yeni bir diplomasi ve uluslararası konsept oluşmaya başladı.
Bu durum, hele de Trumpizm cenderesine mahkûm/mecbur veya istekli olan az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde çok daha belirgin şekilde kendini göstermeye başladı.
Ortaya çıkan, bu “yeni konjonktür/yeni yaklaşım”ı Türkiye/Ortadoğu ve Körfez ülkeleriyle ilişkiler bağlamında ele almak ve gözlediğim yeni refleksleri paylaşmak istiyorum.
Trump döneminde “şangur şungur/kişiye bağlı/kişisel/ben yaptım oldu” şeklinde “diplomasiden yoksun bir diplomasi” hakimdi.
Türkiye/Ortadoğu ve Körfez özelinde; bu, daha da “kovboy diplomasisine/tehdit siyasetine/mafyatik çökmeciliğe” kadar uzanmıştı.
Hatırlayın; Arabistan’a zorla silah satıyor, Sattığı silahı vermiyor, Vermediği silahın parasını tahsil ediyordu. Arabistan Kralı’nın şımarık evladı Selman, yine bu dayatma/cebir ve zorlamayla Veliaht Prens yaptırılıyordu. Bu Selman, Birleşik Arap Emirlikleri Veliaht Prensi Zayed’le birlikte ve Trump’ın damadı Kushner’le iş birliği içinde Ortadoğu ve Körfezde olan her olayın altından çıkıyor, her terörün destekçisi oluyordu.
Arabistan’lı Selman ve BAE’li Zayed, Yemen’den Suriye’ye, Mısır’da darbe yapılması ve Sisi’nin yönetime getirilmesine, Katar’dan Somali’ye kadar, Ve hatta Türkiye’de, muhalif Arabistan’lı gazetecinin öldürülmesine kadar her taşın altından çıkıyorlardı.
Yani Trumpizm, Ortadoğu’da hep sallanan/sallantıda olan taşları iyice yerinden oynatmış ve hatta alt üst etmeye başlamıştı.
Adeta bölge ülkelerinin “diplomatik kimyasını” bozmuş ve dost-düşman birbirine karışmıştı.
Hal ve durum böyleyken, Dönemsel/Kişisel/Duygusal ve Romantik diplomasinin bölgesel bazda ülkemize yarar getirmeyeceğini, Soğukkanlı/sağduyulu/akıllı ve akılcı olmamız gerektiğini, Dost olunmasa da kimseyle düşman olmadan bir uluslararası ilişkiye şiddetle dikkat çekmiştim.
Kimseyi düşmanlaştırmadan, Ülkelerin iç işlerinde taraf olmadan, Hamaset/ütopya ve tarihsel nostaljiden uzak, Hem günü/günceli gözetip, hem de gelecek projeksiyonu ve öngörüsünü ihmal etmeden, Ülkesel menfaatlerimiz esas olmak şartıyla, Devletler arasında “ebedi dostluk/düşmanlık olmaz” gerçeğini akılda tutarak diplomasi ve dış politika yürütülmesinin önemini defalarca dile getirdim.
Çok sayıda yazılar yazdım.
Karşılık buldu mu?..
Üzgünüm ama bugüne dek pek karşılık bulmadı. Ta ki, Biden başkan olana ve ABD’nin yeni konsepti belli olana kadar…
Geç de olsa bu yeni konsept ve yaklaşıma memnun oldum. Neticede aklın yolu bir. Mısır’la görüşmelere başladık. Arabistan’la da… Hakeza Birleşik Arap Emirlikleri’yle…
Önümüzdeki günlerde bölgesel ölçekte Suriye de dahil, İsrail, Lübnan, Ürdün…
Geniş yelpazede ise; Almanya başta olmak üzere, Avrupa Birliği ile daha “konuşulabilir” bir diplomasiye geçilecek. Aramız düzelmese bile, bari hasmane yaklaşım/düşmancılık/yalnızlaştırma azalacaktır.
Bu bağlamda Erdoğan’ın Merkel’le yaptığı görüşmeyi değerli/önemli buluyorum.
Sonuç olarak; “Madem konuşacaktık, Madem yeniden iletişime/ilişkiye/görüşmelere geçecektik, Ve madem bu ülkelerle yeniden diplomasi masası kurup/oturacaktık, O halde neden bunca zaman hasmane bir tutum içinde bu kadar zamanı kaybettik”, diyen olabilir. Doğrusu, benim de içimden geçmiyor değil…
Ama olsun, Her ne saik ve sebeple olursa olsun, Amatör davranılmış/zaman kaybedilmiş/duygusal davranılmış bile olsa; Olması gerekenin oluyor olmasından, Her şeye rağmen ülkemizin menfaatine olacağından dolayı iyidir/olumludur/yerindedir.
Ve hepsinden önemlisi; Konuşulmaya başlanmasından, Konuşulabilirlikten dolayı çok memnunum.
Devletin/İktidarın özellikle bölgemiz merkezli başlattığı “yeni diplomatik çıkış ve iletişimi önceleyen politika” ülkemizin hayrınadır/yararınadır ve olması gerekendir.
Umarım ve inşallah başladığı gibi ve aynı diplomatik mantalite ile devam eder ve diplomatik reflekste olmaması gereken duygusallık dönemlerine geri dönülmez.