Sözün özünü bütün dünya biliyor da bir biz anlayamadık ve hatta anlatamadık. Bu sefer biraz ince eleyip sık dokuyalım belki inandırabiliriz.
Kendi kendinize yeten bir hayatınız var. Bahçeniz, ineğiniz, tavuğunuz birde işgüzar komşumuz var. Bir gün gelir komşunuz ve size derki; “Bu ineği niye besliyorsun, bu kadar masraf edip azıcık süt alıyorsun. Değer mi buna. Sat bu ineği bana ve içeceğin sütü sana yarı fiyatına vereyim” der. Komşu buna inanır, karlı görür ve satar. Sütü yarı fiyatına verir ama peynir lazım tereyağı lazım. Durum böyle olunca ineği satan komşudan fazla süt istenir. Cevap; ben sana içebileceğin sütü veririm dedim, fazlasını istersen değeri bu kadar der. O an anlar iyi niyetli komşu hata yaptığını ama iş işten geçer. Aldığı parada hazıra dağ dayanmadığı sebebiyle gider ve kandırıldık deyiverir.
Niye mi bu hikâyeyi anlattık?
Gelelim sözün özüne…
Eskiden bilirsiniz, ülkemizde şeker pancarı çiftçinin elmasıydı. Ülkemiz ekonomisinde değerli bir yer tutardı. Fakat düzen için zararlı ve bitirilmeliydi. Hindistan, Brezilya gibi ülkelerde, yağmur ormanları yok edilerek, insan gücü nede az ihtiyaç olan 2,3 defa mahsul veren makinalı tarıma uygun şeker kamışı ve GDO’lu mısırdan şurubu ürettiler. Büyük plan başladı.
Satılık medya, bürokratlar, akademisyenler, yazarlar, siyasetçiler vasıtasıyla şeker çok pahalı ve fabrikalar zarar ediyor, dışarıdan alırsak daha ucuz olur algısı yaratıldı. Derken zavallı halk inanır ve plan işler. Fiyatlar düşer, paralar geç ödenir, çiftçi bıkar, pancar üretmez, fabrikalar özelleştirilir ama üretemez. Düzen fabrikaları alır üretimi durdurur ve kendi şekerlerini satmaya başlarlar.
Böylelikle bizim komşunun ineği hikayesi gerçek olur. Pancar üretimi biter, tarlada çalışan vatandaş işsiz kalır, pancarı taşıyan kamyoncular batağa düşer, fabrikadakiler işlerini kaybeder, aileler perişan olur, küspe ucuz yem olmaktan çıkar, et, süt pahalanır, ispirto ve melas üretimi düşer. Bu günlerde en lazım olan saf alkol üretilemez, dışarıya bağımlılık ve pancarın sadece şeker demek olmadığını öğretir bize ama kölelik düzeni kazanan taraf olur.
Düzen gelir, ülkende yatırım yapacağım der, devletten arazi alır, vergi muafiyeti alır, teşvik alır, senin vergilerinle kahve fabrikası kurar ve sana bedavaya eğitim verir, ekmen için bedava tohum verir, işi öğrettiğini sanırsın ve kârlı gösterir, iyi fiyatla alım yapacağını söyler, kendi şirketlerinin bankalarından sana krediler çıkartır, kahveyi stoklar para kazanan çiftçi sevinir, traktör alır iş makinaları alır rehavete düşer, parayı harcar, sistemin devletteki yöneticileri de buna göz yumar. Bir bakmışsın borsada fiyatlar düşmüş, düzenin kalemşorları medyada kriz var diyerek bankalara destek verir. Bu bahaneyle dibe batmaya başlarlar, gariban çiftçimize umut verirler ve bu kötü günler geçecek derler ama sistem seni öyle bir batağa çeker ki modern köleler olursun. Bu borç çocuğuna kadar yansır. Atsan atamazsın satsan satamazsın.
Çalışır ve çabalarsın karın tokluğuna…
Karnında doymaz olanlara aklında ermez…
Sisteme hizmet edersin yıllar boyunca…
Gene kölelik düzeni kazanır ama biz ders almayız ve yeni tuzaklara yelken açarız. Birlik ve beraberlik ile özümüze dönmek, ilkelerimize sahip çıkmak tek kurtuluş yolumuz olduğunu umarım anlarız.
Güzel ülkemin güzel insanları kalın sağlıcakla umudumuz birliğimiz olsun.