Bir toprağın tarım toprağı sayılabilmesi için içinde bulunan organik madde oranının %3’ün üzerinde olması gerekiyor. Eğer organik madde oranı %3’ten az ise bu toprak resmen “ölü toprak” sayılır. Maalesef ülkemiz topraklarının büyük bölümü resmen “ölü toprak” grubuna girmekte. Verimi düşüktür. Ülkemizde ölü toprakların kapladıkları alan 14 milyon hektarı aşar.
Peki, acaba bu çok üzücü duruma acaba nasıl gelindi? Erozyon ve toprak kaybının yanında en önemli faktör, hatalı suni gübre ve kimyasal kullanılmasıdır.
1999 yılında Amerikalı bir uzman aynen şöyle demişti. “İlk ürettiğimiz kimyasal gübreleri, Türkiye gibi üçüncü dünya ülkelerinde deniyoruz” Suni gübre bitkinin bünyesine geçemeden yağmur suyu ile alt tabakalara geçip toprak ile yeraltı sularını kirletir. Araştırmalar sonunda suni gübre içinde deniz kumu ile mermer tozu bile bulunduğu ortaya konmuştur. Kısacası, verimli topraklar betonlaştı.
Yarı bataklık olan Hollanda bugün tüm dünyaya tarım ürünü ihraç etmekte. Hollanda’nın büyük bölümü zaten deniz seviyesinin altında. Hollanda topraklarının %40’ı da denizlerin doldurulması elde edilmiş. Peki ya, dört mevsimi birlikte yaşayan, bir geçiş coğrafyası, bir kültür mozaiği Türkiye bu duruma nasıl geldi.
Acaba topraklarımızı nasıl geri alırız? Tek çözüm “kırmızı solucan”. Unutmayın İsrail çöl arazisini mineral oranı %87 olan tarım toprağına kırmızı solucanların sayesinde çevirmiştir.
Nedir, kırmızı solucan? Ben dokuz aydır evimde kırmızı solucan besliyorum. Manisa’dan kargo ile geldi. Dört kademeli özel bir kabı var. Solucanlar aşağı yukarı deliklerden geçip gezebiliyor. En alttaki musluktan sıvı gübre alıyoruz. Evdeki portakal, limon hariç tüm organik atıkları içine koyuyoruz. Ama en sevdikleri kahve telvesini sürekli verirseniz bu sefer başka yiyecekleri tüketmiyorlarmış. Muz kabuğu, çay atıkları, kâğıt, karton, toprak ve tüm sebze artıklarını oraya koyuyoruz. Arada bir salıp odada dolaştırıyorum. Gelen konuklara böyle bir “şaka” yapıyorum.
Kırmızı Kaliforniya solucanı kendi hacminin 8-10 katı kadar su tutma kapasitesine sahip. İstedikleri zaman suyu toprağa bırakıyorlar. Kendi boyunun 20 katı kadar tünel açıyor. Toprağı havalandırıyor. Hiçbir hastalık taşımıyor. Solucan bulunan toprağın makro ve mikro iz elementlerini hızla yükseltiyor.
Toprağın pH seviyesi düzenleniyor. Yani kısacası toprağı her açıdan tedavi ediyor, besliyor.
Üç sene solucan gübresi atılan toprak kendine geliyor. Ayrıca solucan gübresi ile yetişen ürünlerde böceklenmede olmuyor.
Charles Darwin hayatının 40 yılını solucanları inceleyerek geçirmiş ve diyor ki “kaliteli bir toprağın oluşması için en az üç defa solucan rahminden geçmesi gerekir.”
1950 yılından itibaren Adnan Menderes vazgeçilmez müttefiki Amerika hayranlığı ile Anadolu topraklarını programlı olarak gübre ile ilaçların saldırısına uğratmıştır. Ülkemizde kısırlık oranı da bu şekilde artmıştır. Bakın size bir Fransız atasözü “Toprağı yaratan Allah onu nasıl yarattığını en iyi bilendir. Bu işin sırrını sadece ve sadece solucana emanet etmiştir.”
Evet Türkiye’nin pek çok yerinde solucan yetiştiriliyor ve toprağı da satılıyor. Hatta çiftlik bank gibi solucanbank bile kurulmuş. Bize bu toprağı ve kırmızı solucanları sahiplenmek, duyurmak kalıyor.