İnsanlar kent yaşantısına özeniyor, kasabalarını köylerini terk edip kentlere akrabalarının yanına koşuyor. Kentler genişledikçe yeşil alanlar bir bir iskâna açılıyor, ekosistem yok ediliyor. Derelerin, ırmakların üstleri kapanıyor, toprak sahalar asfaltlanıyor. Su toprakla buluşamıyor. Doğal yaşam yok ediliyor, ağaçlar kesiliyor, fauna ve flora yaşam savaşı veriyor, biyoçeşitlilik azalıyor. Topraktan, yeşilden uzaklaşan insanların psikolojisi bozuluyor, fiziksel sorunlarla karşılaşıyor. Sosyal sağlığını ve mutluluğunu kaybediyor. Tüm gün boyunca sınırlı ortamlarda beton ve motorlu araçlarla karşılaşıyor. Su, hava kirliliği, susuzluk, sel, aşırı soğuk ve sıcaklar kentlerde insan sağlığını ciddi tehdit ediyor. Ağacı, çiçeği, meyveyi, tırtılı, sincabı, gelinciği tanımayan ve görmeyen her gün oturarak, kola ve cipsle sağlıksız beslenerek ekrana bakan mutsuz bir gençlik yetişiyor.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre kentlerde insan sağlığını tehdit eden en önemli faktör “hava kirliliği”. Atmosferde bulunan partikül maddeler kalp ve akciğer hastalıklarını tetiklediğinden her yıl yeryüzünde yedi milyon kişinin ölümüne neden oluyor.
Halbuki ağaçların yaprakları atmosferdeki partikül madde ve diğer kirleticileri filtreleyerek 100 metre çaplı bir alandaki havayı temizliyor.
Kentlerdeki betonlaşmadan kaynaklanan “ısı adaları” da insan sağlığını tehdit etmekte. Yine Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre her yıl dünyada 12 bin kişi aşırı sıcaklardan hayatını kaybediyor. Manzaramızı kapatıyor diye sorumsuzca kesilen ağaçlar, gölgesi ve köklerden emilen suyun yapraklarda buharlaşması sonucu bize serinleme sağlamakta !
Aşırı sıcak yanında birden gelen yağmur suyunun akmasını sağlayan dere ve ırmak yatakları inşaata açıldığı için seller oluşup, kanalizasyon sistemi tıkanıyor. Elbette selleri önleminin tek yolu bol yeşil alandan geçiyor. Her mahallede insanların kuş sesi duyarak kitap okuyacağı geniş “kent ormanlarına” ihtiyaç var. Yol kenarlarına dikilen ağaçlar sadece gözümüze hitap eder. Ama insanlar içinde gezinemez, böcekler ve kurtları barındıramaz. New York’un orta yerindeki 843 dönümlük Central Park’ta bugüne kadar hiç kimse AVM, muhtarlık, amfi-tiyatro, lokanta veya kahve yapmayı aklının ucundan bile geçirmemiştir.
Kentlerdeki doğal yapıyı kuvvetlendirmenin en basit ve en etkili yolu muhakkak ki sürekli “ağaç dikmektir.” Artık su yönetimi için arıtma tesisi kurmak geçici bir çözüm ama ağaç dikerek yağmur ve sel suları kontrol altına alınıyor ayrıca su havzasında su kalitesi de korunmuş oluyor.
Kanada’nın Montreal Kenti bir adım daha ileri giderek kentin eko-bölgelerini belirledi. Her eko bölge için, halkın, bilim insanlarının ve diğer paydaşlarının katıldığı bir “kurul” oluşturuldu. Kurullardan gelen öneriler uzmanlara iletildi ve sonuçta toplanan bilgiler projelere dönüştü. Böylece yeşillendirme çalışmaları başladı. Bugün Montreal’de 10 eko bölge var. Otoyollar bile gerekirse kaldırılıyor. Demiryolu’nun yerleri değiştiriliyor.
Keşke başta tüm sorunları düşünüp iyi planlama yapılsa siyasi baskılar ve maddi menfaatler adına doğa yok edilmese idi.
Galiba geç kaldık!