28.4 C
İstanbul
Pazar, Temmuz 13, 2025

İran’ın Hedef Alınan Nükleer Tesisleri ve Yaşananlar

Must read

Prof.Dr. A. Beril TUĞRUL

Giriş

Bilindiği üzere 13 Haziran 2025 tarihinde İsrail’in İran’ı hedef alan ataklarını takiben İran’ın misilleme saldırıları ile her iki taraf için de hayli tahripkâr sonuçlar ortaya çıkabilmiştir. İsrail’in ataklarının daha ilk gününde, çok sayıda nükleer bilim adamının ve üst düzey askeri görevlilerin “nokta atışı” olarak nitelenebilecek vuruşlarla öldürülmesi ve sonrasında da benzer şekilde önemli kişilerin hedef alınması olayın şok edici hususlarından birini oluşturmuştur. Takiben İran’ın karşı atakları ile olaylar tırmanmış ve süreç “savaş” nitelemesiyle anılır olmuştur.

İsrail tarafından İran’da, başta başkent Tahran olmak üzere birçok stratejik ve sivil hedef vurulmuş, bu bağlamda önemli can ve mal kayıpları yaşanmıştır. Buna karşın İran da attığı farklı füzeler ile İsrail için çok güvenilir olarak nitelenen “Demir Kubbe Hava Savunma Sistemi”ni yararak başta Tel Aviv ve Hayfa olmak üzere birçok mahalde önemli ve stratejik hedefleri vurmuştur.

12 gün süren ve tüm dünyanın dikkatini üzerine çekmiş olan bu olayların başlangıç nedeni; İsrail Başbakanı tarafından, “İran’ın, durdurulmaması halinde çok kısa bir süre içinde nükleer silah üretebilir” hale geleceği ve bu durumun İsrail için risk oluşturacağı şeklinde ifade edilmiştir.

Bu bağlamda, İsrail’in “Yükselen Aslan Operasyonu” adını verdiği ataklarda, birçok mahal ile birlikte nükleer tesis kapsamında ilk olarak Tahran’ın yaklaşık 225 kilometre güneyinde yer alan Natanz nükleer tesisi hedef alınmış ve takiben farklı nükleer tesisler de İsrail tarafından vurulmuştur.

22 Haziran 2025 tarihinde, ABD’nin olaylara müdahil olduğu görülmüş ve İran’ın Natanz, İsfahan ve Fordo bölgelerinde bulunan nükleer tesislere saldırılar düzenlenmiştir. Bu saldırılarda “B-2 Hayalet” uçaklarının kullanıldığı ve İran’ın “nükleer kalbi” olarak bilinen ve dağlık ve engebeli bir alanda, yer altında inşa edilmiş olan Fordo tesisine sığınak delici “MOP” bombaları ile saldırı düzenlendiği, diğer iki tesisin ise Tomahawk’larla hedef alındığı açıklanmıştır.

Harekâtı takiben ABD Başkanı tarafından, gerçeklenen bu harekâtın başarılı olduğu ve nükleer tesislerin “tamamen yok edildiği” ifade edilmiştir. Buna karşın, İran Resmi Haber Ajansı-IRNA; İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı’na dayandırarak “Hasar tespit değerlendirmesi yürütüldüğü ve herhangi bir aksaklık yaşanmaması için planlama yapıldığına…” ilişkin (muğlak) bir haber geçmiştir.

ABD’nin İran’da nükleer tesisleri vurduğunun ertesi gününde (23 Haziran 2025 tarihinde) İran, Katar’daki ABD üssüne bir füze saldırısı düzenlemiştir. Önemli bir tahribatın meydana gelmediği belirtilen bu ataktan sonra ABD Başkanı tarafından ateşkes konusunda tam bir mutabakata varılmış olduğu açıklanmıştır.

Haziran 2025’te Üçüncü Dünya Savaşına evrilme riski taşıyan böylesi bir sıcak çatışma, İsrail tarafından esas itibariyle İran’ın nükleer güç olma istemine bağlanmış olması ve de kamuoyunda nükleer risk yaşanacağı korkusu yaratılabilmiş olması nedeniyle burada; konuya ilişkin olarak nükleer tesis kavramı, hedef alınan nükleer tesisler ve ulaşılmış olası sonuçların irdelenmesi bağlamında ele alınmasına çalışılacaktır.   

Nükleer Tesisler

Son yaşanan olaylar sırasında anlaşılmıştır ki; toplumda “Nükleer Tesis” ile “Nükleer Reaktör” tanımları bağlamında kavram kargaşası bulunduğu görülmüştür. “Nükleer Tesis” nükleer maddelerin üretildiği, işlendiği, kullanıldığı veya depolandığı tesisler olmaktadır. Bir başka deyişle, Nükleer Tesisler ifadesi, (nükleer maddelerin fisyon veya füzyon işleminin gerçekleştiği) “Nükleer Reaktör” tesisleriyle birlikte “Nükleer Yakıt Çevrimi” tesislerini de kapsamaktadır. “Nükleer Yakıt Çevrim Tesisleri” ise; nükleer yakıt işleme tesisleri, nükleer zenginleştirme tesisleri, nükleer yakıt üretim tesisleri ve nükleer yakıt yeniden işleme vb. gibi tesisleri ifade etmektedir. “Nükleer Reaktörler”, araştırma ve/veya elektrik üretimi vb. gibi amaçlarla, günümüzde esas itibariyle fisyon olayının gerçekleştiği nükleer tesisleri betimlemektedir. 

Görüldüğü üzere, nükleer tesis tanımı hayli geniş kapsamlı olup farklı nükleer işlemlerin gerçekleştirildiği işletmeleri içerebilmektedir. Bu bağlamda nükleer tesisler ifadesi nükleer reaktörleri de kapsar, ancak çok daha farklı tesisler de kastedilmiş olabilmektedir. Bir başka deyişle, “Nükleer Tesis” ibaresi bir üst kavram olup nükleer konuda çeşitli üniteler için kullanılabilmektedir. Dolayısıyla her “Nükleer Reaktör”, “Nükleer Tesis” tanımı içinde olmakla beraber, her “Nükleer Tesis” “Nükleer Reaktör” anlamına gelmemektedir.

İran’ın Nükleer Tesisleri

İran’ın farklı nükleer tesisleri bulunmaktadır. Söz konusu nükleer tesisler değişik amaçlar için kurulmuş olup ülkenin farklı mahallerinde olduğu görülmektedir (Şekil 1).

ABD, nükleer anlaşmadan çekilmesi sonrası İran’a yönelik ekonomik baskıları artırırken Tahran yönetimi, nükleer anlaşmadan kaynaklı çıkarlarına ulaşamadığı gerekçesiyle anlaşmadaki taahhütlerinden bazılarına riayet etmeyeceğini açıkladı. ( Murat Usubaliev – Anadolu Ajansı )

Şekil 1 İran’ın (bilinen) Nükleer Tesisleri

Bunlardan biri Buşehr’de bulunan “Nükleer Güç Reaktörü” olup elektrik üretimi amaçlı kullanılmaktadır (ve 12 gün Savaşında hedef alınmamıştır). İran’ın nükleer tesislerinden sadece bu nükleer güç reaktörü, deniz kenarında bulunmaktadır. Diğer nükleer tesisler İran’ın iç bölgelerinde ve daha çok da orta ve orta batıda yer aldığı görülmektedir (Şekil 1).

İran’ın, Buşehr nükleer güç reaktörü dışında, bir Araştırma Reaktörü Tahran’da ve (kapatıldığı daha önce duyurulmuş olan) Hondab Arak Ağır Su Reaktörü de bulunmaktadır. Diğer nükleer tesisler; nükleer yakıt çıkarım, üretim, zenginleştirme ve yakıt işleme tesisleri olmaktadır.  Bunlar; Segend Uranyum Madeni, Erdekan Sarı Pasta Üretim Tesisi, Kerec Nükleer Tıp ve Tarım Araştırmaları Merkezi, Natanz Uranyum Zenginleştirme Tesisi, Fordo Uranyum Zenginleştirme Tesisi ve Isfahan Yakıt işleme Tesisi olmaktadır (Şekil 1).

Burada şu hususu belirtmek yerinde olacaktır ki; çevre ve toplum sağlığı açısından üzerinde durulması gereken ve öne çıkan nükleer tesisler, nükleer reaktörler olmaktadır. Bir başka deyişle fisyon reaksiyonun gerçekleştiği nükleer reaktörlerde, fisyon ürünleri oluşmaktadır ve radyasyon riski açısından dış çevre için (abnormal şartlarda) önem arz edebilmektedirler. Bu bağlamda, nükleer reaktörlerde, günümüzde ileri nükleer güvenlik tedbirleri uygulanmakta, çevre ve toplum sağlığı güvence altına alınmaktadır.

Nükleer reaktörler dışındaki nükleer tesislerde kazalar ve/veya sabotajlar (nükleer patlama olmayacağından) çevre ve toplum sağlığı açısından genellikle büyük bir risk oluşturmamaktadır. Zaten yakıt çevrimine ilişkin nükleer tesisler genellikle (daha çok stratejik olarak ve fiziksel korunma şartları da göz önüne alınarak) yerleşim yerlerinden uzak sayılabilecek mahallerde kurulmaktadırlar.

Konunun biraz daha açıklanması istenirse; nükleer yakıt çevrimine ilişkin tesislerde, uranyum vb. gibi yakıt elementi ve de ilgili izotopları ile işlem görülmektedir. Bu gibi maddeler esas itibariyle maddeye nüfuziyeti düşük olan radyasyon yayımı yapmaktadırlar. Dolayısıyla böylesi elemanların tahrip olmaları durumunda, kontaminasyona (bir başka deyişle bulaşıklığa) neden olmakta, ancak uzun menzilli sorun yaratmaları pek söz konusu olmamaktadır.

Bir başka deyişle örneğin; uranyum yakıt çıkarım, işleme ve zenginleştirme sistemlerinin hasara uğraması durumunda ilgili sistemlerin hemen yakın çevresi için bir bulaşıklık söz konusu olmaktadır. Bu durumda da tesisin kendi iç bölgesi ve korunan bölgesi için risk oluşabilmektedir. Bu bağlamda dış çevre ve toplum için tehlikeli durumları oluşturmamaktadırlar.  

İran’ın Hedef Alınan Nükleer Tesisleri ve Olası Sonuçlarının Değerlendirilmesi

12 Gün Savaşında İran’ın, İsrail tarafından ilk hedef alınan nükleer tesisi, Natanz Nükleer Tesisi olmuştur. Bu tesis İran’ın ilk kurulan nükleer tesislerinden olup ülkenin önemli uranyum zenginleştirme merkezlerinden biri olduğu bilinmektedir. Bu tesisin yer üstü tesisleri olmakla beraber yer altı tesislerinin daha yeni ve işlevsel olarak kullanılır olduğu, buna karşı yer üstü tesislerinin aktif kullanımda olmadığı ifade edilmektedir.

İsrail’in Natanz’ı vurmasıyla yer üstü tesislerinin tahrip olduğu açıklanmıştır. Söz konusu ataktan sonra Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu tarafından tesiste radyoaktif kirlenme (kontaminasyon) tespit edildiği, ancak, kirliliğin dış çevreye ulaşmadığı ve ciddi bir tehlike oluşturmadığı belirtilmiştir.

Söz konusu savaş sırasında, nükleer tesislerin hedefte olduğu belirtilmiş, ancak en önemli atak ABD tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu atakta; İran’ın Natanz, İsfahan ve Fordo nükleer tesisleri hedef alınmıştır. Bu kapsamda, Natanz’a yapıldığı bildirilen atakta Natanz’ın yer altı tesislerinin de hedef alındığı söylenebilir.

Isfahan’daki tesis, (yer altı düzenlemesiyle) “Yakıt işleme Tesisi” olarak bilinmektedir. Çin’in desteğiyle inşa edildiği ifade edilen bu merkez, zenginleştirilmiş uranyumun yakıt formuna getirildiği ve/veya ilgili araştırmaların yapıldığı bir merkez olarak bilinmektedir.

Isfahan Nükleer Tesisi, İran medyasından da teyit edildiği üzere ilk olarak 21 Haziran 2025tarihinde İsrail tarafından vurulmuş, ancak, tesiste nükleer sızıntı tespit edilmediği bildirilmiştir. 22 Haziran 2025’te ise bu sefer ABD bu tesisi hedef almıştır.

İsrail, yukarıda belirtilen nükleer tesislere ilaveten (nükleer silah üretimi amacıyla kullanılabileceğini öne sürdükleri) içinde “aktif olmayan” bir ağır su reaktörünün de bulunduğu Arak nükleer tesisini vurmuştur. Arak nükleer tesisinde yer alan Reaktör aktif olmadığından hasar oluşmasına karşın radyasyon güvenliği açısından sorun olmadığı belirtilmiştir.

ABD’nin hedef aldığı tesislerden belki de en önemlisi Fordo Nükleer Tesisi olup İran’ın Kum şehrinin 30 kilometre doğusunda, Zagros Dağları’nın engebeli bir bölgesinde dağların içine oyulmuş bir yeraltı uranyum zenginleştirme tesisi olarak bilinmektedir. Söz konusu bu tesis, yer üstü giriş noktasından itibaren yer seviyesinin yaklaşık 80-90 metre altına kadar inişinin olduğu bir tesis olduğu ifade edilmektedir. Ancak, tesisin hemen giriş tüneli dibinde değil, tepe altına gelecek bir pozisyonda inşa edildiğinden de bahsedilmektedir. Dolayısıyla ana tesisin, yer üstünden çok daha altta olabilmesi söz konusu olmaktadır.

Fordo Nükleer tesisinde (uranyumu izotopça zenginleştirme için kullanılan) gelişmiş 2700 kadar santrifüj bulunduğu ifade edilmektedir. Fordo Nükleer Tesisinin, İran’ın kısa süre içinde silah sınıfı uranyum üretme kapasitesine sahip olabileceği düşünülen önemli bir tesisi olduğu ileri sürülmektedir. Bu bağlamda hedef alınan ana tesis olarak görülmektedir.

Fordo Nükleer Tesisine, 13 Haziran 2025’te İsrail ilk atağı yapmış ve İran tarafından sınırlı bir hasar olduğu belirtilmiştir. Bu nükleer tesis, ABD tarafından 22 Haziran 2025 tarihinde sığınak delici “MOP” bombaları ile vurulmuştur.

Sonuç

Haziran 2025’te Orta Doğu’da yaşanan ve savaş nitelemesinin kullanıldığı önemli olaylar silsilesi, İsrail’in İran’ı vurması ile başlamış ve tırmanarak gelişmiştir. İsrail tarafından savaşın çıkış nedeni olarak İran’ın nükleer silah yapma kapasitesine hayli yaklaştığı belirtilmiş olduğundan 12 gün Savaşı sırasında stratejik kişi, kurum ve mahallerle birlikte nükleer tesisler de önemli hedefler arasında yer almıştır.

Gerçekte, 1977’de BM Cenevre Sözleşmesi Ek Protokol I’de Madde 56/1 ile; nükleer elektrik üretim tesisleri de dahil olmak üzere “tehlikeli kuvvetler içeren tesislere karşı silahlı saldırının yasak olduğu” hükme bağlanmıştır.  Ayrıca, A/RES/45/58J (4 Aralık 1990) başlıklı karar, BM Genel Kurulu’nun nükleer tesislere yönelik saldırıların yasak olduğuna ilişkin resmi çıkarımını somut şekilde tescillemiştir.

Bu bağlamda nükleer tesislerle ilişkili olarak BM nezdinde; nükleer tesislere yönelik saldırıların yasaklanması hem uluslararası insancıl hukukta ve hem de Birleşmiş Milletler kararlarında açıkça belirtilmektedir. Söz konusu bu kararlar bağlamında hem devletlerin ve hem de uluslararası kurumların, bu konuda net bir yönelim içinde olmaları gerekmektedir. Hal böyleyken, nükleer tesislerin günümüzde hedef alınmış olması esef ve endişe vericidir.

Bununla beraber 12 Gün Savaşı sonunda, her şeye rağmen yukarıda da açıklandığı üzere, hem Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nca ve hem de İran Resmi Ajansı’nca teyit edildiği üzere; çevre ve toplum sağlığı açısından sorun oluşmaması, iyimser bir bakış açısıyla olumlu karşılanabilecek durumu oluşturmaktadır.

Ancak ateşkes sağlandıktan sonra İran, “Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA)” ile ilişkilerini “askıya aldığını” ifade etmiştir. Bu bağlamda, ilgili gözlemcilerin de İran’dan ayrıldıkları belirtilmektedir. Bu durum, nükleer tesislerde durum tespiti ve olası gelişmeler için uluslararası kamuoyu nezdinde kaygı verici ve zaman içinde farklı sonuçlar doğurabilecek niteliktedir denebilir.  

Öte yandan, İsrail Başbakanı ateşkes sonrasında “İran’ın nükleer projesini ortadan kaldırdık ve eğer biri onu yeniden canlandırmaya çalışırsa, böyle bir girişimi durdurmak için aynı kararlılık ve güçle hareket edeceğiz. İran’ın nükleer silahları olmayacak” şeklinde bir ifade kullanmış bulunmaktadır. Bu gibi açıklamalar hayli tehditkâr olup dünya barışı için endişe verici olduğu söylenebilir.

12 Gün Savaşı sonunda, ABD Başkanı tarafından açıklanan (ancak İran tarafından tam da teyit edilmeyen) İran’ın nükleer tesislerinin imha edildiği hususu, şimdilik ateşkes mutabakatını sağlamış görünmektedir. Ancak, ateşkes sonrasında hala konunun nükleer tesisler bağlamında kimi platformlarda tartışılıyor olması da konunun geleceğe yönelik düşündürücü yönünü oluşturmaktadır.

- Advertisement -spot_img

More articles

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

- Advertisement -spot_img

Latest article