ABD’nin “geleneksel” yani uzun vadeli, çok yanlı, değişken ve tehlikeli Orta Doğu politikası, şimdi de “saldırı tehditleri” savuruyor.
Özellikle, İran, Suriye, Filistin ve hatta Türkiye üzerinde kurulmaya başlanan baskı gittikçe şiddetlenmeye namzet görünüyor.
Gerçekten de, ABD ve özellikle “muhteris” Başkanı Trump, İsrail’i arkasına alarak ve birkaç Arap ülkesine de el uzatarak Orta Doğu’da yeni sınırlar oluşturmak gayretkeşliğini inatla sürdürüyor.
ABD’nin Tahran’a nükleer anlaşmazlığı zaten bir türlü “ateşi düşmeyen” bölgede tansiyonu gittikçe yükseltiyor.
Yıllardır, dünyanın endişeyle odaklandığı Orta Doğu’da, tarihi bir “trajedi” kendini bir kez daha gösteriyor.
Yüce Allah’ın kutsal elçileri Peygamberlerin bile, “barış” ve “huzur”u sağlamak üzere, Orta Doğu’dan çıktığı düşünülürse, ne “derin” bir coğrafyanın karşımıza dikildiği, kendiliğinden anlaşılıyor.
Asırlardır; savaşlar, çatışmalar, isyanlar ve istilalar Orta Doğu’nun adeta hamurunu oluşturuyor.
ABD-İran anlaşmazlığının şimdiden doğurduğu atmosfer, başta Orta Doğu olmak üzere Avrupa’yı da yakından ilgilendiriyor ve endişelendiriyor.
ABD Merkez Kuvvetler’in yeni Komutanı Orgeneral Kenneth McKenzie, Orta Doğu’da en büyük tehdidin İran olduğunu vurgulayarak, “İran ile savaşın peşinde değiliz ama ortaya çıkacak muhtemel bir duruma karşı koyacak şekilde Orta Doğu’da ve dünya çapında esnek ve teyakkuzda olan bir askeri gücümüz var” açıklamalarında bulunması, “küresel savaş” işaretleri de veriyor.
Her türlü ültimatomu reddettiklerini vurgulayan AB, Tahran’ın nükleer anlaşmadaki taahhütlerini kısmen durdurmaya yönelik beyanının büyük endişeyle karşılandığını duyurması dikkatleri çekiyor. Nitekim, Ordunun küresel savaş düzenine göre çalıştığını belirten McKenzie “Bizim içinde olacağımız çatışma büyük ihtimalle bölgesel olmaktan ziyade bölgeler arası olacak” diye büyük bir tehdidi içeriyor.
Bu arada, İran yönetiminden “nükleer uyarı” yapılması da, yeni bir derinliği ortaya atıyor.
Aslında, kan ve barut içinde, acılarla günümüze gelindiğinde İsrail’in kötü emelleri, ABD tarafından ortaya atılan Büyük Orta Doğu Projesi ile yeniden su üstüne çıkıyor.
Daha önceleri belirttiğimiz gibi projenin, ucunda İran’ın parçalanıp üç hatta dörde ayrılmasından sonra kurulacak devletçiklerle ABD ve İsrail’in hakimiyet sağlaması kalıyor.
Tabii ki, bu projenin İran’ın yanı sıra Suriye, Irak, Filistin, Yemen hatta Türkiye’ye zaman içinde büyük zararlar vermesi tehlikesi şimdiden zihinleri kurcalıyor.
Öte yandan, gerek ABD-İran sürtüşmesi ve buna AB ülkelerinin gösterdikleri tepki, gerek 9 Mayıs’ın “Avrupa günü” olması münasebetiyle Marmara Grubu Vakfı’nın düzenlediği toplantıda Türkiye’nin konumu ele alınırken yapılması gerekli girişimler bile beraberinde çeşitli uyarılar çağırıştırıyor.
“Günümüzde Avrupa Birliği’ni Nasıl Tartışmalı Ne Yapmalı” konulu panelde Başkan Yardımcısı Engin Köklüçınar’dan sonra AB Platformu Başkanı Müjgan Suver ‘’Demokrasi İçin Türk Gençliği ve Kadınlar’’ projesinin ve AB günü’nün açılış konuşmasının yanı sıra gençlerin ve kadınların demokratik süreçlere katılım ve farkındalıklarının arttırılması için verilecek kapsamlı eğitim ve uygulamalarla bu sürecin nasıl daha hızlı ve etkili bir şekilde yürütülebileceği konusunda tartışmalar öneriyor.
Gazeteci yazar- Nur Batur, Avrupa Birliği başlığı yeni paradigmalarla tartışılarak, yenilikçi ve farklı bakış açılarının süreci iyileştirme ve geliştirme konusunda sağlayacağı katkının büyük olduğunu öne sürüyor.
Okan Üniversitesi AB Bölümü Öğretim üyesi Doç. Dr. Zeynep Alemdar ve Avrupa Takım üyesi Can Baydarol’un da katılımcılar arasında olduğu panelde “Demokrasi için Türk Gençliği ve Kadınlar” projesinin yer alması ve yenilikçi yaklaşımlarla desteklenecek olan gençler ve kadınların karar alma mekanizmaları üzerindeki olumlu etkisinin Avrupa Birliği ilişkileri sürecinin iyileştirilmesi konusunda önemli bir faktör olacağı belirtiliyor.
Dış politikada “duygulara” yer verilmemesi gereği üzerinde durulurken, “Türkiye’nin fırsatları tepmemesi”ne de, dikkatler çekiliyor.