Ana SayfaGENELHilâlin damgası ‘Selâtin Camii’ler

Hilâlin damgası ‘Selâtin Camii’ler

İslam beldelerinde toprağın üzerine basılmış bir mühür, bir damgadır camiler.

İstanbul deyince akla gelen önemli unsurlardan birisi de sahip olduğu selâtin yani Osmanlı sultanları tarafından yaptırılan camilerdir. Padişah anneleri valide sultanların, imparatorluk şehzadelerinin ve sultanlarının yaptırdığı camilere de selatin camiler denmiştir. İstanbul silüetine bir islam şehri olma özelliği kazandıran bu camiler yüzyıllardır İstanbul’un günlük koşturmacasına, Ramazan’larına ve bayramlarına da şahitlik ediyor.

Bu camilerin özellikleri arasında;

24 saat açık olması, Ramazan’da minareleri arasında mahya asılması, Hünkar mahfilinin bulunması, birden fazla minaresi olması yer almaktadır ayrıca sultanlar bu camileri yaptırırken devlet hazinesinden hiçbir harcama yapmaz, tamamen kendi kişisel servetlerini kullanırlardı.

İstanbul Selâtin camileri içinde şöyle bir sıralama vardır.

En önemlisi Ayasofya Camii’dir. Çünkü İstanbul’un fethini temsil eder.

Daha sonra Fatih Camii gelir. Çünkü bu cami İstanbul’un Fatih’i tarafından inşa ettirilmiştir. Daha sonra Süleymaniye ve ondan sonra da Sultan Ahmed gelir.

Bu dört camiden aynı anda okunan cenaze salâsı tahtta olan padişahın vefat ettiği anlamına gelirdi.

Fatih Camii’nde Teravih namazlarında beş farklı makamda Kur’ân okunması yüzyıllardır süren bir gelenek. Teravihlerde her dört rekâtta bir sırasıyla Rast, Saba, Hüseynî, Evc ve Acemâşiran makamlarında Kur’ân okunuyor. Bu makamlar sadece namaz sırasında değil, rekât aralarındaki salât ve selamlarda da kullanılıyor.

Süleymaniye Camii’nin, İstanbul Ramazan gelenekleri içinde ayrı bir önemi vardı. Ramazan’ın geldiğini müjdeleyen hilalin görünmesi üzerine ilk mahya burada yakılır, şehrin dört bir yanından görünen ışıl ışıl mahya, İstanbul’un diğer camilerine mahyaların yakılması için işaret verirdi. Mimar Sinan “Kalfalık eserim” dediği Süleymaniye Camii’nde öyle mimari incelikler kullandı ki, bugünün teknolojisi bile onun tekniğine erişemedi.

Kanuni’nin iki adım arkasında Sinan

Rivayete göre, Kanuni Sultan Süleyman bir gece rüyasında Resul-i Ekrem Efendimizi gördü. İkisi, Haliç’i ve Boğaz’ı gören bir tepedeydi. Peygamber Efendimiz, Sultan’a oraya bir cami yaptırmasından bahsediyordu ve mihrabı ile minberinin yerini tarif ediyordu. Ertesi gün, Kanuni hemen Mimar Sinan’ı çağırdı. Onu rüyasındaki tepeye götürdü ve tam rüyasını anlatırken Sinan “Sultanım, mihrabı burada, minberi burada olsun” diyerek Sultan’ın rüyada gördüğü noktaları gösterince Kanuni şaşırdı. Sinan ise sakince, “Dün geceki kutlu ziyaretinizde ben de iki adım arkanızdaydım” dedi.

Bir başka Selâtin Cami olan Haliç kıyısında yer alan Eyüp Camii, Fatih’ten sonra bütün padişahların kılıç kuşandığı yer haline gelmiştir.

Büyük Selâtin camilerimizden olan Bayezid Camii’nin ise Evliya Çelebi’nin “Seyahatname” isimli eserinde de bahsettiği ilginç bir hikayesi vardır.

Kâbe’yi görerek inşa edilen mihrab

Evliya Çelebi’nin aktardığı bilgilere göre Bayezid Camii’ni İstanbul camileri içinde eşsiz kılan en önemli özelliği ise bu camiden sonra inşa edilen bütün camilerin kıble ayarlamalarının Bayezid Camii baz alınarak yapılmış olmasıdır. Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde konuyla ilgili olarak şunları kaydetmiştir:

Bu caminin temeline başlandığında Mimarbaşı, ‘Sultanım! Mihrabı nice koyalım?’ diye sorunca, Sultan Bayezid-i Veli, ‘Ayağım üzere bas’ der. Sultanın ayağı üzere basınca Kabe-i Şerif‘i gören mimar, hemen Bayezid Han’ın ayağına yüz sürüp, ilk olarak caminin mihrabını yapar.

İstanbul’da Beyazıt Camii yapılana kadar kıble tayininde; Mesacid-i Evvel denilen, İstanbul’da Kabe’ye en yakın camii olan “Akbıyık Mescidi” esas alınırdı. Ama Sultan Beyazıt Han’ın bu kerametinden sonra ise İstanbul’da yapılan tüm camilerin kıble tayini Beyazıt Camii esas alınarak yapılmaya başlandı.

Ayrıca Frenk memleketlerinde yıldızlar ilmini bilen gayrimüslimler, vakitlerini ve yön gösteren aletlerini Bayezid Han Camii’nden düzeltirler.

Cümle kapısında Şeyh Hamidullah tarafından yazılmış bulunan kitabeye göre ise,1501-1506 yılları arasında beş yılda tamamlanan Bayezid Camii’nde ilk namazı Sultan Bayezid-i Veli bizzat kıldırmıştır.

Bunun nedeni ise hayli ilginçtir:

Sultan Beyazıt Han’ın ‘İkindi namazının sünnetini terk etmeyen camiyi açsın’ talebi üzerine kimseden ses çıkmayınca; Sultan, “Elhamdülillah ben hiç terk etmedim” diyerek, caminin açılışını yapmış ve ilk namazı da yine kendisi kıldırmıştır.

Planı bir padişah tarafından çizilen tek cami Selâtin Cami’lerimizden biri olan ve Son dönem Osmanlı cami mimarisinde benzeri olmayan bir örnektir Yıldız Camii.

Barbaros Bulvarı’nda Yıldız Sarayı yolu üzerindeki cami, 1885-1886 yılları arasında Sultan II. Abdülhamid Han tarafından Nikolaki Kalfa’ya yaptırılmış. Hamidiye ya da halk arasındaki adıyla Yıldız Camii’nin planı 2. Abdülhamit tarafından çizilmiştir. Bu nedenle planı bir padişah tarafından çizilen tek camidir. Camii, Peygamber efendimizin miraca yükseldiği mekan Mescid-i Aksa’ya benzemesi de dikkat çekicidir. Sultan II. Abdülhamid bu caminin ahşap kafeslerini de kendisi yapmıştır.

Bu Cami diğer selâtin camilerin aksine ilk olarak tek minareli yapılmıştır.

Sultanlar Ramazan ayları geldiğinde maiyetleriyle birlikte muhtelif Selâtin Cami’lere giderek teravih namazlarını eda ederlerdi.

Bazı padişahların ise Ramazan Ayı geldiğinde tebdil-i kıyafet gezerek istanbulun mahalle arası camilerine gidip teravih namazlarını kıldıkları, halkın ahvalini bizzat görüp gerekenin yapılması için talimat verdikleri kayıtlara geçmiştir.

Evet değerli dostlarım, burda sizlere kısaca İstanbul Selâtin Camilerinden sadece bazılarını yazdım.

Bu muhteşem eserleri sadece tarihi eser niteliğinde değil yaşanan ibadethaneler ve müslümanların birlik, beraberlik ruhunun bütünleştiği mekanlar olarak görüp, bu bilinçle yaşamamız dileklerimle, bir başka yazımızda görüşmek üzere Allah’a emanet olunuz!

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

spot_img
spot_img

BUNLARI DA OKUYUN