Haraminin oğlu

Sevgili Bir Portre okurları, yeni bir sayıda daha sizlerle beraber olmanın haklı gururunu yaşıyorum.

Birtakım Arap hırsızları bir dağ başına yerleşip kervan geçidini kapamışlardı. Şehirlerdeki halk onların hilelerinden sinmiş, sultanın askeri onlara yenilmişti.

Zira dağın tepesinde sağlam bir sığınağı ele geçirip mesken edinmişlerdi.

Bu sebeple, memleketi idare edenler, bunların kötülüklerini defetmek için toplanıp konuştular:

“Eğer bunları durdurmazsak kendileriyle baş edilemez.” dediler.

Yeni kök salan ağaç, bir insan zoruyla yerinden çıkar.

Ama bir süre öyle bıraksan, kağnı ile dahi söktüremezsin.

Pınarın başını bir kürek toprakla kapamak mümkündür; fakat doldu mu, fil ile geçmek imkânsız olur.

Verdikleri karara göre birini onlara casus tâyin ettiler ve fırsat gözlediler. Bu sayede aralarına sızdılar ve bir an onlar uykuya dalmışken gaflet halinde yakaladılar.

Ve hepsini esir aldılar.

Hırsızların ellerini bağlayıp hükümdarın huzuruna çıkardılar. Hükümdar, hepsinin öldürülmesini emretti.

Hırsızların aralarında bir genç de vardı.

Vezirlerden biri bu delikanlıya çok acıdı ve hükümdardan şefaat dileyerek bağışlanmasını için:

“Bu çocuk, henüz delikanlılığa bile doymamıştır. Padişahım kereminizle, bunun kanını bağışlayarak beni minnettar kılacağınızı umarım…”der.

Hükümdar, yüce görüşüne uygun bulmadığı bu söz üzerine kaşlarını çattı ve dedi ki:

“Tıyneti kötü olan kişi iyilerin nurunu kabul etmez.

Kabiliyetsizi terbiye etmek kubbede ceviz durdurmak gibidir.

İyisi mi, bunların soyu sopu yok edilmeli kökleri kazınmalıdır.

Çünkü ateşi söndürüp koru bırakmak, engereği öldürüp yavrusunu alıkoymak akıllıların işi değildir. Bulut bengisu yağdırsa bile, söğüt dalından meyve alamazsın.

Bayağı kimseye vakit harcama: Hasır kamışından şeker yiyemezsin”

Vezir bu sözleri dinledi.

İster istemez kabul ederek hükümdarın güzel düşüncesini övdü. Sonra dedi ki:

“Saltanatını Tanrı daim kılsın…

Siz efendimin buyurduğu, hakikatin ta kendisidir.

Ama gerçekten bu çocuk o kötülerin çevresinde kalıp terbiye görseydi onlardan biri olurdu. Lâkin bendeniz, iyi insanların çevresinde terbiye edilirse akıllıların huyunu kapacağını umuyorum.

O güruhun zalim ve inatçı tabiatı bunun yaradılışına sinmemiştir.

“Lût’un karısı kötülerle dost oldu da Peygamber ailesinden olma şerefini kaybetti.

Ashâb-ı Kehf’in köpeği birkaç gün iyilerin izinde yürümekle insan oldu.”

Vezir bunları söyledi.

Hükümdarın kıramadığı birileri de bu konuda destek oldular.

Nihayet padişah, çocuğun öldürülmesinden vazgeçti:

“Yerinde bulmadımsa da bağışladım.” dedi.

Zâl’in kahraman Rüstem’e:

“Düşmanı hakir görüp biçare saymamalı.

Küçük bir kaynaktan çıkan suyun, çoğalınca deveyi yükü ile götürdüğünü çok gördük.” dediğini bilir misin?

Velhasıl vezir, çocuğu evine götürdü. Ona çok iyi baktı. Hiçbir şeyini eksik bırakmadı.

Terbiyesi için yetkin öğretmenler tâyin etti.

Güzel söz söylemeyi, yerinde cevap vermeyi vs. saray âdâbını ona öğrettiler.

Herkesin gözünde makbul oldu.

Bir gün vezir, padişahın huzurunda, çocuğun güzel huylarından birazını anlattı:

“Akıllıların terbiyesi ona tesir etmiş, mizacından eski cahilliğini çıkarıp atmıştır.” dedi.

Padişah bu söze gülümsedi ve dedi ki:

“İnsanla birlikte büyüse bile, kurdun eniği yine kurt olur.”

Aradan bir iki yıl geçti.

Mahallenin ipsizlerinden birtakımı delikanlıya sokuldular ve onunla uyuştular.

Nihayet delikanlı, bir fırsat anında veziri ve iki oğlunu öldürüp hesapsız bir serveti kaçırdı, babasının yerine, hırsızların mağarasına yerleşti, âsi oldu.

Padişah hayretle parmağını ısırdı ve dedi ki:

“Bir kimse kötü demirden iyi kılıç çıkarabilir mi?

Soysuz adam terbiye ile insan olmaz, ey bilge!

Tabiatının letafetinde herkes, müttefik iken; yağmur bile bağda lâle bitirir çorak yerde çerçöp.”

Çorak toprak sümbül bitirmez. Emel tohumunu orada yok etme.

Kötülere iyilikte bulunmak, iyilere kötülük etmek gibidir.”

Sadi Şirazi, Gülistan’da anlatmış bu hikaye’yi…

Tevile gerek var mı…

Harami ve haramzade, kutlu bir davayı ilke edinmiş birinin yanında bile olsa; eğitim de alsa, güzel libaslar da giyse, önemli koltuklarda da otursa, herkesçe makbulmüş gibi de görünse, saray adabına uygun entel kelam da etse;

Onun bir an’ı vardır; o kritik an gelince kendi tabiatına ve alçak seciyesine uygun davranışa dönüverir.

En önce de; onu koruyan, kollayan, eğiten ve ümit besleyene ihanet eder.

Ve sorsan, eminim diyecektir ki; ne yapayım, mizacım böyle…

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah’a emanet olun sevgili okurlar.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

spot_img
spot_img

BUNLARI DA OKUYUN