Ana SayfaEKONOMİ‘Güçler Dengesi’ ve Türk diplomasisi

‘Güçler Dengesi’ ve Türk diplomasisi

Para ve silah… Güçler Dengesi’ni görmek için takip edilmesi gereken iki ana, değişmez ve her devrin ederi…

İsim değiştirir, şekil değiştirir, nitelik değiştirir ama son tahlilde işin özünde hep “para ve silah” vardır.

Şöyle de denebilir; “para ve silah” güç getirir, güç ise; belirleyicilik, söz hakkı ve hakimiyet getirir.

“Para ve silah” menşeili bu güç, kah şirketler, kah aileler ve kah devletler eliyle kendini gösterir.

Terör örgütleri bile bu “güç”ten azade hareket edemezler.

Her devirde böyleydi,

Son 250 yıldır da böyle,

Bugün ise devrin idrakına uygun ve modernize yöntemlerle yine başat aktör…

Bu aktör öyle etkilidir ki;

Düşman devletlerde, hasım ve rakip liderlerde, farklı pakt ve birliklerde vücut bulabilecek kadar her taraftır, her yerdedir ve herkesledir.

Mesela; Biden ve Trump,

ABD’nin başkan adayları,

Birbirlerine söylemedik laf bırakmayacak kadar hasımlar.

Ama ikisi de o “güç”ün adayı ve adamıdır.

ABD ve Rusya…

İki tarihi hasım diye biliriz.

Biri diğerinin zayıflığıyla beslenir, gücüyle zayıflar.

Her konu ve alanda rakiptirler.

Ama ikisi de o “güç”ün etkinlik alanıdır ve o “güç”e sadıktırlar.

ABD-Kuzey Kore,

ABD-Küba,

ABD-Venezuela…

Güney Kore-Kuzey Kore,

Hindistan-Pakistan,

Hatta;

İsrail-Filistin,

İsrail-Mısır,

İsrail-Suudi Arabistan vb…

Görünüşte hasımdırlar, birbirlerine…

Ama tarafların belki de tek müştereği, bu “güç”e aynı mesafede olmaları…

“Güç”ün de onlara…

Hal ve ahval böyleyken Ortadoğu, Doğu Akdeniz ve özellikle Türkiye özeline gelirsek;

Suların iyice ısındığı, donanmaların cirit attığı ve Türk-Yunan ilişkisinin gerildiği hengamede Türkiye’nin yalnızlaştığı algısı gün be gün artıyor.

İsrail’le, Mısır’la, Almanya-Fransa-İtalya’yla, Rusya-Suriye-BAE-Suudi Arabistan’la kötü ilişkiden ve bu ülkelerin Türkiye karşıtlığında yer alışlarından dem vuruluyor.

Doğru mu..?

Evet doğru…

Ama gelin, bu cari duruma ve realiteye bir de şu açıdan bakalım;

“Güçler Dengesi” bilinciyle değerlendirelim.

Yani “Para ve Silah”ı elinde tutan küresel etkinlik bağlamlı “GÜÇ” ile olan, ilişki ve iletişim boyutuyla analizleyelim.

Erdoğan ustalık dönemini yaşıyor.

Görüyor, gözlüyor ve zannımca küresel bazlı gelişmeleri ve muktedir olan “Güç”ün gücünü oldukça iyi okuyor.

Geldiğimiz noktada edinimleri, oluşan basiret ve feraseti ve diplomatik hafızasıyla; herkes ve her şey üzerinde, bir şekilde etkin ve muktedir olan “Güç”le kuracağı diyaloğun, münferiden ve devlet bazlı iletişimden daha müessir olacağının farkında.

Belki de çok ciddi “arka kapı diplomasi” yürütüyordur.

Bilirsiniz ve biliriz ki; devletlerin Dışişleri Bakanlıkları kanalıyla yürütülen resmi ilişkilerin ötesinde, bir de “gayrı resmi diplomasi” gerçeği var.

Ki kanımca; asıl belirleyici ve sonuç verici olan da budur.

Resmi isim ve kurumlar sadece ilan eden, kamuoyuna duyuran ve gayrı resmiliği resmileştirendir.

Şimdi geriye yaslanıp Doğu Akdeniz’e doğru bir bakalım…

Mısır ve Sisi kendi kendinden aldığı milli ve yerli bir güçle mi bizden uzaklaştı,

Keza İsrail,

Hakeze Suriye…

Avrupa’nın ABD’si, Almanya mı..

Yoksa kendini Napolyon sanan Macron’un Fransa’sı mı…

Hiç sanmıyorum…

Çünkü dövüşen devletler de, sarışan ülkeler de –kimse kusura bakmasın ve tabirimi mazur görsün- bu “Güç”ün figüranı olmaktan öteye geçebilecek güç ve kudrette değillerdir.

Hal böyleyken, Türkiye’nin yalnızlaşmışlığı şeklinde gözlenen tablonun yarın bambaşka bir şekle dönüşmeyeceğini kim iddia edebilir…

Ben inanıyorum ki Sayın Erdoğan –her ne kadar kamuoyuna yansımıyor olsa da ve kamuoyunca bir tedirginlik yaşansa da- sessiz ve derinden bölgesel gidişat ve Türkiye’nin geleceğine dair çok ciddi arka kapı diplomasisi yürütmektedir.

Eğer akıllı ve akılcı olursak, sözde değil özde bir kazan-kazan refleksiyle hareket edersek ve en önemlisi; Yeni Dünya Düzeni’ni amaçlayan “Güçler Dengesi”yle dengeli ve tutarlı bir politika yürütürsek;

Türkiye’nin hasımları azalacak, müttefikleri artacak, Yunanistan’la muhatap bile olmayacak ve bölgesel başat aktör olma yolunda ilerleyebilecektir.

Bu arada Rusya ve Putin’e de bir başlık açmak istiyorum.

Defalarca yazdım; ne Putin’den, ne de Rusya’dan “kadim dost” olmaz, diye…

Putin’in Çar Deli Petro’laşmasını, Rusya’nın değişmez emel ve Türkiye samimiyetsizliğini, hep dile getirdim.

Ve, bu Rus oyununu ve riyasını defalarca yaşamadık mı..!

Sonuncusu ise, Suriye’deki PKK unsurlarını Moskova’da misafir edilmesi ve Türkiye’yi etkisizleştirme çabası oldu.

SDG’nin PKK olduğunu bile bile,

Türkiye’nin 30-40 yıldır mücadele ettiği terör örgütü olduğunu göre göre,

Yıllardır Erdoğan’la Suriye İç Savaşı’nın çözümünü konuşuyorken,

Putin’in yaptığına bakın…

Şaşırdım mı..?

Asla şaşırmadım.

Akrep akrepliğini yapar ve sokar.

Çünkü “huyu bu..”

Ama ben, Rusya ve Putin’in eylemleri konusunda bile, o bahsettiğim “Güç”ün etkili olacağını düşünüyorum.

Demirden sert çelik vardır sözü çerçevesinde; Putin Efendi’nin de ipinin “Güçler Dengesi” paradigmasında birilerinin elinde olduğuna eminim.

Yeter ki biz, tutarlı, akılcı, sabırlı, sağduyulu, romantizmden uzak ve karşılıklı menfaatler muvacehesinde “küresel müessirlerle” arka kapı lobi görüşmelerini inşa edici boyutla sürdürebilelim…

Gerisi gelir, zaten….

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

spot_img
spot_img

BUNLARI DA OKUYUN