Bugüne kadar 193 ülke gezdim. Gittiğim ülkelerde birkaç gün kaldığım da oldu, aylarca konakladığım da… Kimisine çok kereler gittim, kimisine yalnızca bir kez. Kimisinde de mesleki araştırma ve incelemelerde bulundum, yalnız gittiğim de oldu, dernek üyelerimizle de. Coğrafyaları, dilleri, dinleri, töreleri, renkleri birbirinden ayrı ülkelerde değişik uluslardan insanlar tanıdım. Onlarla, kimi farklılıklarımıza karşın kaynaştım. Şaşıp yadırgadığım yanları da oldu elbette. Bazıları ile arkadaşlığımız halen devam ediyor. Bu ülkelerin insanlarıyla birçok şeyi paylaştım, aynı trene, aynı otobüse bindim, lokantalarında, evlerinde aynı masalara oturdum, birlikte televizyon seyrettim, yaşayışlarına kısa süreli de olsa konuk oldum. Geleneklerini, alışkanlıklarını, dünyaya bakışlarını, ülkemiz hakkındaki görüş ve düşüncelerini anlayıp kavradıkça onları daha da sevdim.
Hangi amaçla olursa olsun; gezmek, yeni yerler, yeni insanlar görüp tanımak insanın ufkunu genişletiyor, dünyaya bakışına yeni boyutlar katıyor, yaşamını renklendiriyor. Baudelaire; “Gerçek yolcu yalnızca gitmek için gidendir” diyor. Böylesi “gerçek yolcu” olmak için belki şair de olmak gerekir.
Başka başka ülkeleri ve o güzelim insanları çok sevdim, etkilendim. Her gezinin dönüşü de gidişi gibi coşkulu oldu benim için. Yine de dönünce hemen yeni gezi planları yapmaya başladım. Doların aniden yükselmesi bile beni engellemedi. Hatta hatta birkaç yıl sonrası için taslak programlar oluşturdum kafamda. Gezi tutkusu, tutkuların bu en güzeli, tüm benliğimi sardı.
İzlenimlerimi gezilerim üzerine kaleme aldığım kitaplarım ve gazete-dergi makalelerimde aktarmaya çalıştım. Ancak, görselliğin tartışılmaz etkisinden faydalanma arzum, beni fotoğraflarla sabitleştirmeye itti. Profesyonel bir fotoğrafçı değilim. Değerli fotoğrafçı dostlarım İbrahim Zaman, Gültekin Çizgen, İzzet Keribar gibi ağırlığı yirmi kiloyu geçen fotoğraf çantası sırtlayıp uygun ışığı yakalamak için yağmur ve bulutla günlerce köşe kapmaca oynayamıyorum(bilmiyorum elektronik ortamda bu ağır makine setlerini bugün de taşıyorlar mı.). Panoramik bir görüntüye ulaşmak için daracık merdivenli kulelere, zirvelere kurulmuş şatolara, minarelere ve kalelere maalesef tırmanmıyorum. Çünkü böyle bir iddiam olmadı.
Ben sadece elime fırsat geçtikçe bazı ilginç kareler yakalamaya çalışıyorum. Doğrusu şahane bir manzara, güzel bir ev, hoş bir kadın benim fotoğrafçılık anlayışımda pek prim yapmıyor. Çocukluğumda, İstanbul’u ziyaret eden yabancı gazeteciler burada çektikleri fotoğrafları kendi ülkelerinde yayınladıklarında hayretle ve üzüntüyle karşılardık. Bu fotoğraflardaki görüntüler genellikle; bir dilenci, sırtında aşırı yük bulunan perişan bir hamal, ayakkabı boyacılığı yapan, suratları boyalı küçük çocuklar, çıplak ayaklarıyla pis sular içinde oynayan küçük bir kız ya da buna benzer manzaralar olurdu. Bugün o fotoğrafçılara hak vermekteyim. Zira ben de artık benzer bir yaklaşım taşıyorum. İnsanların yüzünde, dünyanın neresine giderseniz gidin değişmeyen, sevinç, korku, heyecan, şaşkınlık ve hüzün ifadelerini yakalamak istiyorum.
Dünyanın çok çeşitli ve farklı köşelerinde fotoğraf çekmek gibi bir ihtirasınız varsa bazı tepkileri de göğüslemeniz gerekiyor. Örneği Mayalar ve bazı Müslümanlar fotoğraflarının çekilmesine karşı çıkarlar. Ama çok ısrar ederseniz sizden para almak şartı ile kabul edebilirler. Bazen -örneğin Kongo’da- fotoğrafını çekerek ruhunu çaldığınızı düşünen bir yerli arkanızdan kocaman bir kaya fırlatır, hatta fotoğraf makinenizi elinizden alıp, ruhunu kurtarmayı bile deneyebilir. Guatemala’da gizlice fotoğrafını çektiğimi fark eden Pagan bir Maya kadını hemen koşup objektifimin önüne geçerek arkadaşlarının fotoğraflarını çekmemi önlemişti. “Benim ruhum gitti, hiç olmazsa arkadaşlarımınki kurtulsun” diye düşünüyordu belki de! Bence, az gelişmiş ve ilginç geleneklerini koruyan ülkelerde fotoğraf çekmek için yanınıza alacağınız donanım pratik ve kolay taşınır olmalı. Zaten artık bir cep telefonu yetiyor.
Geziye çıkmadan önce gideceğiniz ülkelerin iklim şartlarını ve güneşten ne kadar yararlandığını iyice araştırmanız gerekir. Örneğin bir gezimiz sırasında Grönland’de havanın sürekli kapalı olması fotoğraf çekmemi engelledi. Ayrıca tüm gezilerinizi kapsayan bir fotoğraf arşivi oluşturmak niyetiniz varsa, fotoğraflamak isteyebileceğiniz eserleri önceden tanımak için bir ön okuma ve hazırlık yapmak sizi kötü sürprizlerle karşılaşmaktan kesinlikle kurtaracaktır. Size bir de pratik bilgi. Gittiğiniz kentte bir kitapevinde kartpostal ve turistlere yönelik kitaplara göz atarsanız görülesi ve fotoğraf çekilesi yerler hakkında bilgi edinebilirsiniz. Yöresel pazar yerleri ile sokak tezgâhları daima fotoğrafçılara zengin bir malzeme sunar. Grup fotoğraflarınıza bir hareket, bir dinamizm kazandırın ki klişe oluşmasın. Fotoğraf çekmek için yürürken sık sık dönüp arkanıza bakın, ilginç bir an, bir sürpriz yakalayabilirsiniz. Flaş kullanırken cam, tablo, vitrin, ayna gibi alanları tam karşıdan çekmeyin. Aksi takdirde yansıma görüntüyü bozar.
İyi geziler, bol renkli kareler…