Yargıtay 16. Dairesi, ‘Sempati yeterli değil’ diyerek; Burdur Ağır Ceza mahkemesince verilen ve Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi’nce onanan kararı bozdu ve sanığın tahliyesine karar verdi.
Bu yazımda bu konuya dair düşünce ve tespitlerimi paylaşmak istiyorum.
17-25 Aralık’tan başlamak üzere ve özellikle 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası yazılarımı takip edenler bilirler.
FETÖ gibi ihanet şebekesine karşı mücadeleden ve müteyakız olmaktan yana tavrım hep net idi.
Birileri beni ifrata düşmekle suçlamaya bile vardılar.
Ama ben hep uyanık olmaktan, rehavetten uzak durmaktan bahsettim, yazdım, dillendirdim.
Bu mücadele süreçlerinde FETÖ örgütünün hep karar süreçlerinde yer alanları, manipülatörleri, milletin dini masumiyetini sömürenleri, ihanet piramidinin tepe kısmında yer alanları ve elebaşılarını muhakeme, muaheze ve mahkumiyetten yana olduğumu dile getirdim.
Özellikle 15 Temmuz sonrası yine aynı katı, sert ve tavizsiz mücadelenin gereğine parmak bastım.
Ama “at izinin it izine karışması”na, suçlu-suçsuz ayırt etmeksizin cezalandırmacılığa ve toptancılığa karşı olduğumu söyledim ve söylemeye de devam ediyorum.
Aksi takdirde millet-devlet ilişkisinde ciddi kırılmaların ve duygusal kopuşların olabileceğine sürekli vurgu yaptım.
Çünkü FETÖ denen bu ihanet şebekesi devletin kılcallarına, milletin her kesimine, ülkenin en ücrasına kadar sirayet etmiş bir virüs gibidir.
Tepedeki ihanet şebekesi sinsi yüzlerini “din” ile maskeleyerek münafıkane yol ve yöntemlerle, “dini imaj” ve söylemlerle, cilalanmış sinsilikle kendilerini sunumladılar.
Anadolu insanı kendi dindar olmasa bile, dini hassasiyeti olan polise, askere, yargıca, kısaca kamu görevlisine ve farklı rollerde bulunan her bireye özel bir hassasiyet ve özen gösterir.
Bu alçak güruh, sinsi Haşhaşin ve Münafıklar halkın bu hassasiyetini tepe tepe sömürdüler.
Çünkü bunlar bilişim, iletişim ve algı operasyonları konusunda çok mahirler.
Çünkü bunlar inanca dair manipülasyon ve sömürü konusunda çok yetenekliler.
Çünkü bunlar şeytani bir zekayla, sinsi iki yüzlülükle, şeytana bile külahını ters giydirecek riyakarlıkla milletin yüzyıllardan beri süregelen maneviyatını kullanmakta çok maharetliler.
Bunlar saymakla bitmeyecek kadar hile, desise, sinsilik ve alçaklıkla mücehhez yaratıklar…
Bu noktadan hareketle FETÖ derken burada çerçeveleme ve bir kategorizasyon mutlaka gereklidir.
Açığa alma, ihraç, gözaltı, tutuklama ve mahkumiyet kararlarında “iyi niyet ve sinsilik” kriterini gözden kaçırmamak gereği artık elzem bir hal almıştır.
Bu örgütle ilintili, irtibatlı, iltisaklı parametresini oluştururken bu ayrımın yapılması milletin selameti, halkın huzuru ve aramıza nifak ve fitne girmemesi için gözden kaçırılmaması gereken bir gerçektir.
En önemli olgulardan birisi de;
17-25 Aralık sonrası ve özellikle 15 Temmuz’un akabinde emniyet, askeriye ve yargı içinde olan ve kalan kripto diye anlatılan kesim manipülasyonlara devam etti.
Özellikle 15 Temmuz sonrası süreçte bu mücadelenin bilinçli olarak “ortalama vatandaş” düzeyine indirilmesine, sadece dini saikle bunlara muhabbet besleyenlere, çocuklarını sırf daha başarılı diye okul ve dershanelerine gönderenlere, kurban bağış yardımı yapanlara vb gibi “masum maneviyatla” bunlara sempati duyanlara yönelttiler.
Hal böyle olunca; mücadele sulandırılacak, suçlu-suçsuz karışacak, “onu bile mi aldılar içeriye, filancayı da mı ihraç ettiler, falancanın bunlarla hiç alakası yoktu neden onu da ihraç ettiler” vb. gibi şaşkınlık içeren “sapla samanın karıştığı” bir noktaya getirmeyi hedeflediler.
Bununla ulusal ve uluslararası arenada bu mücadelenin kişiselleştiğini, siyasallaştığını, hukuksuzluğunu iddia etmeyi amaçladılar.
Milletin vicdanında acıtmalar, akıllarda soru işaretleri, kamuoyunda tereddütler hasıl ederek asıl suçluları, kahpeleri, hainleri, münafıkları, katilleri setretmek istediler.
Bunda bir ölçüde başarılı da oldular.
Ama geldiğimiz noktada ilk cümlede bahsettiğim mahkeme kararı bir boyutla bu oyuna çomak sokmak oldu.
Karar; yukarıda bahsettiğim oyunun bozulması, maşeri vicdanın onarılması, adalet duygusunun tesisi, hukuka inancın pekişmesi ve böylesi tarihi davada suçlu-suçsuz ayırımı, suç-ceza oransallığı ve toptancılık yapılmaması anlamında çok önemlidir.
Karar; eğer bir dışsal parmak olmaksızın alınmışsa –ki öyle alındığını düşünüyorum– bundan sonraki süreçte, FETÖ yargılamaları özelinde, devlet-millet kopuşunun durdurulması ve mağduriyetlerin engellenmesi anlamında çok önemlidir.
Karar; hakkaniyetin tesisi, mağdur olanların ümidi, mazlum olanların hukuku açısından değerlidir.
Karar; provokatör ve manipülatörlere fırsat verilmemesi, alan daraltılması ve gri-puslu havanın dağılması bağlamında bir başlangıç olabilir.
Karar; salt dini hassasiyetle, manevi hissiyatla aldanarak mağduriyet içinde olanlar için devletin adalet ve eşitliğine ümidin yeniden yeşermesidir.
Karar; bomba atanla, finansal deste….