Ana SayfaEKONOMİEnerji politik açıdan; Doğu Akdeniz ve Türkiye’nin Yeri

Enerji politik açıdan; Doğu Akdeniz ve Türkiye’nin Yeri

Dünyanın en canlı geçiş bölgelerinden biri olan Doğu Akdeniz bölgesi, Tunus’un Bon Burnu ile Sicilya Adası’nın batısındaki Lilibeo Burnu arasında çizilen dikmenin doğusunda kalan Akdeniz bölgesi olarak betimlenmektedir. Bölge tarih boyunca pek çok kadim devletin vücut bulmasını sağlamış olmanın yanı sıra ticaret yolları açısından yadsınamaz öneme sahip olmuştur. Bu bağlamda, ilk akla gelen“İpek Yolu” ve “Baharat Yolu” olmaktadır. Bu ticaret yolları Çin ve Hint’ten başlayarak Avrupa’da son bulan ana arterler olup çevresinde birçok devletin oluşması, gelişmesi ve zenginleşmesine olanak sağlamıştır. Ayrıca, “Kral Yolu” olarak nitelenen ve Pers imparatorluğunu Anadolu krallıklarına bağlarken dallanarak Doğu Akdeniz kıyılarına ulaşan ticaret yolları üzerinde de durulması gerekir. Bu ticaret yollarının geçtiği yerlerde ve özellikle Doğu Akdeniz’in doğu kıyısında vücut bulan limanların birçoğu günümüzde de halen (isimleri değişmiş olsa da) önemlerini aynen korumaktadırlar. Doğu Akdeniz bölgesi ve çevresinin sahip olduğu verimli topraklar, ılıman iklim ve elverişli su kaynakları bu bölgenin nüfusunun da hep yüksek olmasına olanak sağlamıştır.

Enerji Politik Değerlendirme

Günümüzde Doğu Akdeniz, deniz ticareti açısından tarihte olduğu gibi yine canlı bir bölge durumunda olup dünyanın en önemli petrol ve doğal gaz bölgesi olan Orta Doğu’nun Akdeniz’e çıkış alanını oluşturmaktadır. Ayrıca, Doğu Akdeniz’in kendisi de hidrokarbon rezerv bölgesi olma potansiyeline sahip bulunmaktadır ki, bu durum bölgeyi enerji kaynağı ve enerji yolları açısından ana hedef haline getirmektedir.

Klasik enerji taşımacılığı olan tanker taşımacılığı, Doğu Akdeniz kıyı limanlarını enerji terminali olarak öne çıkarmaktadır. Bununla beraber son yıllarda öne çıkan boru hattı taşımacılığı da bölgenin önemine önem katmaktadır. Dolayısıyla, Doğu Akdeniz giderek daha stratejik hale gelmektedir denebilir.

Tüm bu hususlar göz önüne alındığında, buradaki ülkelerin karasuyu, kıta sahanlığı ve bunların ötesinde “Münhasır Ekonomik Bölgeleri (MEB) önem kazanmaktadır. Bilindiği üzere “Münhasır Ekonomik Bölge (MEB)” ifadesi Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi uyarınca “Bir devletin deniz kaynaklarının araştırılması ve kullanılmasında su ve rüzgar enerjisi de dahil olmak üzere özel haklara sahip olduğu deniz bölgeleri”ni betimlemektedir. Yine Birleşmiş Milletlerin (BM) söz konusu “Deniz Hukuku Sözleşmesi”nin 51. Maddesi kıta ülkelerine (ilgili ülkelerle anlaşma sağlayarak) 200 Mil mertebesinde MEB ilan etmesine olanak vermektedir.

Konuya ilişkin olarak Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) Türkiye’yi adeta kıta sahanlığı hatta sadece karasularına hapsetme bağlamında (AB çıkarları doğrultusunda Seville Üniversitesine hazırlatıldığı ifade edilen) haritalar da yayınlamış bulunmaktadırlar. Bu haritalar, Avrupa Birliği (AB) için büyük getiri, buna karşın Doğu Akdeniz ülkelerinin birçoğu (örneğin; Libya, Mısır, İsrail vb.) için MEB kaybı anlamına gelmektedir (Harita 1). AB’ye arkalanarak gündeme getirilmesinden olsa gerek 2019 yılına gelinceye kadar bu haritaya kuvvetle karşı çıkıldığı da pek görülmemiştir. Böylelikle, Doğu Akdeniz önemli ölçüde Yunanistan ve GKRY kontrolüne giriyor gibi algılanır olmuştur.

Bu harita özellikle Türkiye’nin haklarını önemli ölçüde ihlal anlamına gelmektedir. Oysa, Doğu Akdeniz’de en uzun kıyıya sahip kıta ülkesi olan Türkiye’nin yok sayılması kabul edilememezlik ifade etmektedir. Hal böyleyken, Türkiye 27 Kasım 2019’da Libya ile karşılıklı “Münhasır Ekonomik Bölgeler”i betimlemeyen bir “Deniz Yetki Alanları Sınırlandırmasına Dair Mutabakat Muhtırası” imzalamış ve takiben her iki ülkede yetkili mercilerin onayından geçirilmiştir. Bir başka deyişle, Mutabakat Muhtırası, Türkiye’de Parlemanto’da onaylanarak, Cumhurbaşkanı’nca imzalanmış ve (11.12.2019 tarihli) Resmi Gazete’de de yayınlanmıştır. Bu Mutabakat Muhtırası aynı zamanda Libya’nın BM’lerce tanınan resmi hükümeti “Ulusal Mutabakat Hükümeti –UMH” tarafından da onanmış bulunmaktadır. Dolayısıyla Mutabakat Muhtırası taraflarca resmen kabul edilmiş ve Devlet Politikası haline gelmiş bulunmakta olup Birleşmiş Milletler’e de bildirilmiştir. İlan edilen MEB Bölgeleri Harita 2’de görülmektedir.

Sonuç

Bu Mutabakat Muhtırasıyla Türkiye öncelikle Münhasır Ekonomik Bölgesini ilan etmiş bulunmaktadır. Söz konusu bu anlaşmayla Türkiye’nin münhasır ekonomik bölgesi aynı zamanda BM’ce tanınan bir diğer ülke olan Libya (UMH) tarafından da kabul edilmiş olmaktadır. BM’nin ilgili mevzuatının 51. Maddesinin gereği olan bölge ülkesiyle anlaşmalı olarak MEB ilan edilmesi de yerine getirilmiş olmaktadır. Ayrıca Türkiye, anlaşmayla beraber BM’ne MEB’sini bildirerek durumunu resmileştirmiş olmaktadır. Bunlar, Türkiye MEB’sinin meşruiyet kazanması ile ilgili hususlardır.

Öte yandan, söz konusu anlaşma ile gerçekte Türkiye (Libya ile birlikte) (Harita 2’de EF Bölgesi üzerinden Türkiye-Libya bağlantısının sağlanmasıyla) adeta Doğu Akdeniz’in giriş-çıkış kapısını tutmuş olmaktadır. Bir başka deyişle Doğu Akdeniz konusundaki ilgili tasarruflarda bulunmak Türkiyesiz olamayacaktır. Bu anlaşmayla Libya da, (Seville haritasıyla) Yunanistan tarafından gasp edilmiş gösterilen MEB bölgesini de kazanmış olmaktadır. Ayrıca, bu anlaşmanın yapılması diğer Doğu Akdeniz ülkeleri için de emsal teşkil edecek olup, Seville haritasıyla dayatılan MEB’lerin tekrar gözden geçirilmesini masaya taşıyacak ve farklı ülkelerden gasp edilmiş gösterilen MEB’leri tartışmaya açacak niteliktedir.

Türkiye-Libya arasındaki Mutabakat Muhtırası, belirtilen bu kapsamlı boyutları nedeniyle hayli ses getirmiş bulunmaktadır. Bu Mutabakat Muhtırasını yok sayma girişimlerinin gündeme taşınmak istendiği gözlenmektedir. Ancak, hem Türkiye ve hem de Libya anlaşmayı imzalayan hükümetler olarak BM’lerce tanınan ülkeler olup, resmiyette sorun görünmemektedir. Ancak, Libya iç karışıklıklar yaşamaktadır ve Libya’da Mutabakat Muhtırasını imzalayan hükümetin meşruluğunu kaybetmesi halinde Mutabakat Muhtırasının yasallığının tartışmaya açılabilmesi olası görünmektedir. Bu bakımdan, Libya’daki UMH Hükümetinin ayakta kalması ve meşruluğunu devam ettirebilmesi Türkiye açısından da son derece önem arz etmektedir.

İşte bu şartlarda, Libya UMH hükümeti Türkiye’den askeri destek istemiş ve ilgili resmi daveti yapmıştır. Son olarak bu davet, TBMM’de görüşülerek Libya’ya asker gönderilmesi tezkeresi onanmış bulunmaktadır. Bu bağlamda, Türk askeri desteği Libya’ya verilmektedir.

Tüm bu hususlar göz önüne alındığında, Türkiye Doğu Akdeniz’de ağırlığını koymuş ve bölgede en uzun kıyısı olan kıta ülkesi olarak varlığını kuvvetle hissettirir hale gelmiştir. Libya ile imzalanan Mutabakat Muhtırası ve uzantısında Libya’ya verilen askeri destek ile ve de 2019 başında Türkiye’yi çevreleyen üç denizde aynı anda gerçekleştirilen “Mavi Vatan” tatbikatı da düşünüldüğünde Türkiye bu konudaki kararlığını kesin olarak ortaya koymuş bulunmaktadır. Öz olarak denebilir ki; Türkiye oluşabilecek tüm şartlarda Münhasır Ekonomik Bölgelerini kararlılıkla ortaya koyarak ilan etmekte olup bu bölgeleri koruyacak güce de sahip olduğu mesajını tüm dünyaya ifade etmiş olmaktadır. Böylelikle Türkiye, önümüzdeki dönemlerde Doğu Akdeniz’de gündeme gelecek enerji politik gelişmelerin içinde ağırlıklı olarak yer alacak konuma gelmiş bulunmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

spot_img

BUNLARI DA OKUYUN