Ana SayfaEKONOMİEnerji politiğinde Kıbrıs’ın yeri ve önemi

Enerji politiğinde Kıbrıs’ın yeri ve önemi

Kıbrıs, coğrafi olarak Doğu Akdeniz’in adeta kalbinde yer alan ve birçok açıdan önemli bir ada olup Türkiye için olduğu kadar tüm bölge için de önem taşımaktadır.  Bir başka deyişle Kıbrıs; ticari, siyasi ve enerji politik vasıflarıyla öne çıkan bir kara parçasıdır. Bu bağlamda, Doğu Akdeniz’in en büyük adası olması ve sahip olduğu yer altı, yerüstü deniz zenginlikleri nedeniyle devlet yapılanmasına imkân tanıyabilecek karakteriyle bir adadan öte stratejik öneme haiz bulunmaktadır. Nitekim tarih boyunca da “Eski Karalar” topluluğu olarak nitelenen bölgede kadim uygarlıkların vazgeçemediği bir merkez olmuştur. Günümüzde de böylesi özel bir ada olan Kıbrıs adeta ticari, siyasi, askeri ve son olarak ta enerji-politik doğal üs niteliği taşımaktadır.

Tarihine bakıldığında; M.Ö. 10000’lere kadar uzanan bir geçmişi olduğu görülmektedir.  M.Ö. 3000’lerde dünyada bronz çağının yaşanmasıyla birlikte bronzun temel alaşım elementi olan bakır madenciliğinin önem kazandığı görülmektedir. M.Ö. 1500’lere kadar ada daha muhtar bir idareye sahip iken bu tarihlerden sonra burada farklı güçlerin hegemonyası kendini göstermiştir. Bir başka deyişle, Doğu Akdeniz’de etkin olan güçler Kıbrıs’a hâkim olmaya çalışmışlardır. Nitekim Hititler, Mısırlılar, Asurlular, Fenikeliler, Persler, Büyük İskender, Roma, Bizans, Emeviler, Haçlılara, Tapınak Şövalyeleri, Memlükler, Cenevizliler, Venedikliler ve nihayet Osmanlılar ve de Birleşik Krallığa kadar tarihte pek çok kavim ve devlet adada hâkimiyet kurmuş ve/veya koloni bağlamında etkin olmuşlardır.  Bu bağlamda, ada tarihi hayli kanlı olaylara da sahne olmuştur denebilir.

Yakın tarihe bakıldığında ise, 1960’ta Kıbrıs Cumhuriyeti (üzerinde iki İngiliz üssü olan Ağrotur ve Dikelya ile birlikte) kurulmuştur. Bilindiği üzere, 1974’de Yunan Darbe girişimini takiben Türkiye garantör ülkelerden biri olarak “Kıbrıs Barış Harekâtı”nı gerçekleştirmiş ve adada iki bölgeli yapı ortaya çıkmıştır. 1983’te “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)” oluşmuştur (Şekil 1). 2004’te ise Birleşmiş Milletlerin hazırladığı “Birleşme Planı” her iki bölgede de oylanmış, Kuzey “evet” derken, Güney “hayır” demiş ve birleşme gerçekleşmemiştir. Daha sonra, Rumlar tarafından yönetilen Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla Avrupa Birliği (AB)’ne alınmıştır. Hal böyleyken, taraflar arasında birçok kez konuya ilişkin gerçeklenen müzakerelerde çözüme ulaşılamamıştır. Bütün bu yaşananlar Kıbrıs’ta durumu hayli karmaşık hale getirmiş bulunmaktadır.

Kıbrıs’ın Enerji Politik Önemi

Doğu Akdeniz’de doğal üs niteliği taşıyan Kıbrıs adası, günümüzde enerji politik açıdan da yadsınamaz öneme haiz bulunmaktadır. Bir başka deyişle Kıbrıs; tarih boyunca sahip olduğu ticari, askeri ve siyasi konuma ilaveten en az bunlar kadar stratejik önemde olmak üzere enerji-politik açıdan da öne çıkan bir karakter taşımaktadır.

Enerji politik açıdan konu ele alındığında; Kıbrıs, farklı yönlerden önem arz eden bir durum sergilemektedir. Bunlardan biri, enerji taşıma yollarını kontrol edebilme olanağı sağlayan bir konjüktürel coğrafyaya sahip olmasıdır. Şöyle ki; önemli bir petrol rezerv bölgesi olan Orta Doğu’dan, petrol gereksinimi yüksek bir bölge olan Avrupa’ya (kara taşınmasını takiben) en kısa deniz yolu çıkışı esas itibariyle Doğu Akdeniz üzerinden olmaktadır. Bir başka deyişle Kıbrıs, Mezopotamya petrollerinin deniz yoluyla Avrupa’ya taşınma hatlarını ve de Doğu Akdeniz kıyılarında yer alan terminal limanları kontrol edebilecek bir konuma sahip bulunmaktadır.

Ayrıca, Süveyş kanalı bağlantılı enerji taşıma yolları da adanın güneyinden geçmektedir.  Bu bağlamda ada, geçmişten buyana sahip olduğu ticaret yollarına hâkim konumda olma özelliğini I. Dünya savaşından sonra enerji geçiş yollarını kontrol edebilme özelliğini de ekleyerek stratejik önemini pekiştirmiş olmaktadır.

Son dönemde, özellikle Kuzey Irak’ta bulunan yeni rezervler ve bu bölgedeki olası yeni rezerv bölgelerinin olabilirliği, Doğu Akdeniz kıyılarında yeni terminal limanların oluşmasına gerekçe oluşturmuş bulunmaktadır. Bu bağlamda, bölge dışı ülkelerin ve aktörlerin bölgeye bakış açıları, dolayısıyla da Kıbrıs’a verdikleri dikkat artmıştır. Nitekim Kıbrıs; kendi içinde sınır sorunlarını halletmemiş bir bölge olmasına rağmen  (ve de Avrupa Birliği (AB)’nin böyle ülkeleri Birliğe almama kriteri bulunmasına karşın) Avrupa Birliği’ne alınmıştır. Buradan hareketle Kıbrıs, adanın ticari ve enerji politik açıdan sahip olduğu stratejik konum nedeniyle AB’ye alınmıştır denebilir. Ancak, Kıbrıs’ta iki bölgeli durum yokmuş gibi davranılarak ve KKTC görmezden gelinerek davranılması Kıbrıs’ın sahip olduğu sorunları daha da pekiştirmiş görünmektedir.

Bunlara ilaveten “Bir Yol Bir Kuşak (One Belt One Road) olarak nitelenen Modern İpek Yolu’nun özellikle 21. Yüzyılda kuvvetle dillendirilir olması ve bu projenin hayata geçirilmesine ilişkin gelişmelerin de yaşanıyor olması Kıbrıs’ı yakından ilgilendirmektedir. Zira Modern İpek Yolu’nun deniz hattı Doğu Akdeniz’den geçmekte ve Kıbrıs’ı daha da stratejik hale getirmektedir.

Kıbrıs için enerji-politik açıdan bir diğer önemli husus; son dönemlerde Kıbrıs çevresindeki deniz bölgelerinde bulunan zengin hidrokarbon yatakları ve belki de bilinenlerden daha fazlasının bulunmasının bekleniyor olmasıdır. Şimdilik, bulunan rezervler esas itibariyle Doğu Akdeniz’de Kıbrıs’ın güneydoğusundaki Afrodit Bölgesi ile İsrail karasularındaki Levitan ve Tamara yer almaktadır. Ayrıca Mısır karasularında da önemli rezervler bulunmuştur. Kıbrıs çevresinde de bilinenlerden ayrı çok önemli rezervlerin varlığından bahsedilmektedir.

Ayrıca, Kıbrıs’ın çevresindeki denizlerde bulunmuş olan rezervlerin ve de bulunması olası rezervlerin esas itibariyle Doğu Akdeniz’de deniz boru hatlarıyla Avrupa’ya taşınması konusunu gündeme gelmiş bulunmaktadır. Bu bağlamda, bulunan ve bulunacak olan rezervlerin hangi güzergâh üzerinden taşınacağı ve hangi ülkelerin “Münhasır Ekonomik Bölgesi (MEB)”nden geçeceği sorunu kendini göstermiştir. Farklı alternatifler söz konusu olmakla beraber (Şekil 2) en akılcı ve ekonomik yolun, hatların Türkiye üzerinden geçmesi olduğu gözlenmektedir. Böyle bir çözüm, hem fiziksel hem coğrafi ve hem de ekonomik açıdan diğer seçeneklere göre daha rasyonel görülmektedir.

Hal böyleyken, Yunanistan’ın “Sevilla Haritası” olarak ortaya attığı ve kendisi açısından maksimalist yapılanmayı ifade eden MEB yayılımı, özellikle Türkiye’yi ve KKTC’yi dışlayan ve haklarını gasp eden bir nitelik taşımaktaydı. Buna karşın Türkiye’nin Libya’nın Birleşmiş Milletlerce tanınan “Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH)” ile Kasım 2019’da imzaladığı ve TBMM’de Aralık 2019’da onaylanmasından sonra BM’lere bildirdiği Mutabakat Zaptı’yla bu yapılanma reddedilmiş olmaktadır. 

Doğal olarak bu durum Yunanistan (ve bağlantılı olarak AB ve/veya bazı AB ülkeleriyle) Türkiye arasında 2020 boyunca Doğu Akdeniz’de hayli sorunlu bir dönem yaşanmasına sebep olmuştur. Konunun Türkiye-AB sorunu haline getirilmeye çalışıldığı da gözlenmiştir. Son olarak Eylül 2020’de, Birleşmiş Milletler, Türkiye ile Libya UMH arasında imzalanan Mutabakatın onaylandığını açıklamıştır. Bu karar, Sevilla Haritası’nın hükümsüzlüğünü tescillemiş olmaktadır şeklinde yorumlanabilir. Türkiye, KKTC ile daha önce (2011 yılında) bir ortak MEB mutabakat da imzalamış bulunmaktadır.

Öte yandan, Yunanistan 2020 yılı içinde Mısır ile bir MEB anlaşması imzalamıştır. Tüm bu mutabakatların birbiriyle çakışması söz konusudur.  Şekil 3’te Çakışan MEB’ler görülmektedir. Önümüzdeki süreçte diplomatik yolların denenmesi beklenmektedir. Ancak, böylesi şartlarda sürecin gerginleşme olasılığı da hep gündemde olacaktır ve tüm bu yaşananlar ve yaşanacaklar Kıbrıs ile de  ilişkilendirilir olacaktır.

Sonuç

Görüldüğü üzere Kıbrıs; ticari, siyasi ve askeri açıdan olduğu kadar enerji-politik açıdan da öne çıkmaktadır. Kıbrıs’ın enerji politik karakteri, hem Türkiye ve hem de küresel güçler için yadsınamaz önem arz etmektedir. Bir başka deyişle belirtilen farklı enerji-politik unsurlar ve paradigmalar Kıbrıs sorununa gelip dayanmaktadır. Bu durum hayli kompleks bir keyfiyeti betimlemektedir. Bir başka deyişle, Kıbrıs her bakımdan stratejik kilit konumdadır denebilir.

Burada dikkatle izlenen ve sonucu beklenen bir konu da KKTC’de yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimleri idi. 11 Ekim 2020 tarihinde yapılan seçimde hiçbir adayın % 50’nin üzerinde oy alamaması nedeniyle seçimin ikinci aşamasına geçilmiş ve (birinci aşamada en çok oy alan iki aday arasında) 18 Ekim 2020’de seçimin ikinci aşaması gerçekleşmiştir. Seçimde hayli farklı savlar gündeme gelmiş olmasına karşın sağduyunun hâkim olduğu görülmektedir. Bu bağlamda, önümüzdeki süreçte, hem konjüktürel, hem jeopolitik ve hem de enerji politik açıdan uyumlu politikaların hayata geçirilmesi beklenebilir.

Öte yandan, 8 Ekim 2020’de Magosa-Maraş Bölgesinin açılmış olması da önem arz etmektedir. Ticari, ekonomik ve turizm açısından önemli olan bu bölge aynı zamanda Doğu Akdeniz kıyılarını kontrol edilebilen pozisyonu ile enerji politik açıdan da stratejik öneme sahiptir.

Son dönemde, dünyada konjüktürel dengelerin yeniden tesis ediliyor izlenimi edinilmektedir. Hal böyleyken, Kıbrıs’ta çözüm, taraflarca farklı değerlendirmeleri gündeme getirecektir. Türkiye için hayati önemi taşıyan bu meselede, (Kıbrıs’ta taraflar arasında yıllarca süren sonuçsuz müzakerelerle) ortaya çıkan durumlar ve oluşan şartlar farklı alternatifleri gündeme getirecek gibi görünmektedir.

Öz olarak belirtmek gerekirse, öyle anlaşılmaktadır ki; Kıbrıs’a ilişkin olarak yeni bakış açılarıyla yeni alternatifler masada olacaktır. Türkiye için, farklı seçenekleri analiz etmek, müzakere etmek, değerlendirmek ve farklı inisiyatifleri doğru zamanlamayla kullanmak yadsınamaz önemde olacaktır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

spot_img

BUNLARI DA OKUYUN