Bozduk bozduk…
El atmadık bir şey bırakmadık; el attığımız her şeyi bozduk.
İçtiğimiz suyu,
Soluduğumuz havayı,
Yediğimiz gıdayı,
Yaşadığımız çevreyi, bozduk…
İnsan neslini de, hayvanatın doğalitesini de, bitkilerin genetiğini de…
Bozduk; gözü dönmüşcesine hem de…
Dur durak bilmedik; hala da bilmiyoruz.
Acımasızca devam ediyoruz.
Kirlettik, her şeyi kirlettik.
Havayı, doğayı,
Yediğimizi, içtiğimizi,
Ağacı, hayvanatı,
Kısaca her şeyi; hatta yerin altını bile, kirlettik..
Kirlendik kirletirken de…
Ruhumuza kadar hem de..
Vicdanımıza değin; insafsızca ve insansızca…
Düşünsenize…
Sevgili kardeşim 26.Dönem Kastamonu vekilimiz Murat Demir’in babası vefat etti; gidemedim.
Kardeşim Fırat evlendi; şahitlik edemedim.
Dostlarla muhabbet edemiyor, kimsenin elini sıkamıyor, çocuğuna bile sarılamıyor, sevdiklerinin acısını sevincini paylaşamıyorsun..!
Neden mi..!
Biliyorsunuz..? Koronavirüs…
Ne hale düştük Allah’ım…
Peki bunların sebebi ne/kim…?
Köpekler mi,
Ağaçlar mı,
Böcekler mi,
Bulutlar mı,
Ay mı, güneş mi,
Denizler mi,
Yağmurlar mı..?
Tabi ki hayır.
Ve en büyük sorumlu; insan denen kirletici, bozucu ve öldürücü…
Sen, ben, o, onlar, ötekiler…
Öldürdük ve öldürüyoruz…
Umarsız, acımasız ve kendimizi öldürürcesine.
Vahşice,
Canice ve kendi topuğumuza sıkarcasına…
Aşı aşı aşı diye meliyoruz,
Yakaran gözlerle, çaresiz ve acizce çare gözlüyoruz.
Utanmazca, aymazca ve doğaya riyakarca…
Biz neyiz biliyor musunuz, neyiz..?
Hani en şerefli mahlukat insanız biz; diyoruz ya…
Biz yaptığımız ve yapmadıklarımızla, önce “virüs”ü yaratıp sonra da yarattığımız canavarı yok etmek için “antivirüs” arayan zavallı akılsızlarız.
Aşıymış..!
Onu, öldürürken, doğayı katlederken, İlahi dengeyi bozarken düşünecektik…
Korkuyoruz bir de, utanmazca..
Gerçi utanacak yüz de yok ki; insanoğlunda…
Size söyleyeyim; şimdi tırsık, sinik, korkak ve panik haldeyiz ya..
Bu pandemik süreç geçsin, bitsin; kaldığımız yerden öldürmeye devam edeceğiz.
Halbuki kendimizi öldürdük/öldürüyoruz; farkında bile değiliz.
Bağışıklık sistemimizi çökerttik; çökertirken doğayı,
Vücut direncimizi yıktık; yok ederken havayı,
Sentetikleştik; bozarken doğalları…
Geldiğimiz nokta; mikroskobik bir virüs karşısında düşülen acziyet…
“Kurşun adres sormaz” derler ya…
Peki soruyorum hepimize; virüs adres soruyor mu kimseye..
Fakir-zengin ayrımı yapıyor mu,
Okumuş-okumamış,
Köydeymiş-şehirdeymiş,
Bekarmış-evliymiş,
Şahmış-gedaymış,
Erkekmiş-kadınmış,
Gençmiş-yaşlıymış; soruyor mu, ayırıyor mu, farkediyor mu hiç…
Güya akıllıyız ya,
Tabiatın hakimleri,
Muktedir varlıklarız ya,
Her şey insanlar için ya,
Hadi oradan, hadi…
Depremi geçtim,
Denizin kabarmasını geçtim,
Sel, heyelan demiyorum,
Fırtına-boranı, karı-kışı geçtim…
Bir virüs yahu… mini minnacık bir virüs; evden çıkamazlaştırdı, hapsetti bizi..
Kendi nesline yabancılaştırdı,
İnsanı insana kurt etti.
Seni senden uzaklaştırdı,
Seni, senle yok etmeye başladı.
Bence, hiç şikayet etmeyelim.
Yapan da insan, ölen de insan, bu hale getiren de insan…
Kendimiz ettik, kendimiz bulduk/buluyoruz…
Olan bu…
Kimse kızmasın; eden bulur.
Ettik ve bulduk.
Yok ettikçe de yok olduk.
Devam da edecek..!