Millet ve devlet hayatında kritik anlar vardır.
Bu anlar adeta, olmak-olmamak zamanlarıdır.
Kişisel istek ve istikbal kaygısından vazgeçilen “seferberlik” anlarıdır.
Sen-ben didişmesinden uzak, milli istiklal ve istikbal için birlik ve beraberlik anlarıdır.
Siyasi ihtiras ve hırstan arınma ve koltuk, makam, mevki isteklerini bir kenara atma anıdır.
Dahili ihtilafları unutarak, harice karşı tek yürek, tek yumruk ve yekvücut olma anlarıdır.
İşte bu an; milletin, milliyetin, vatanın, devletin “BEKA” sorunuyla karşı karşıya olduğu andır.
Birkaç yıldır öyle bir süreçten geçiyoruz ki; ikinci bir “Milli Mücadele” süreci ve “Kuvvayi Milliye” ruhu gerektiren safhadayız.
Yaşanan zamanın yaşayan bireyleri olduğumuz için, yaşadığımız sürecin ne kadar büyük bir “varlık-yokluk” özelliği taşıdığını çoğu kez idrak edemiyoruz.
Hayatın olağan akışı içinde, devletimize, bağımsızlığımıza, vatanımıza yönelen, görünen-görünmeyen tehlike ve saldırıları pas geçebiliyoruz.
İşte bu süreçte asıl görev, kamuoyu nezdinde bilinirlik arzeden, kitlelere öncülük yapan ve liderlik evsafı ön planda olan kişi ve gruplara düşmektedir.
Herkes büyük sorumluluk noktasındadır.
Özellikle siyasi parti liderleri, kanaat önderleri, aydınlar bu konuda büyük mesuliyet altındadır.
Kişisel iktidar kavgalarını bir kenara koyarak, en büyük muhalifle bile “vatan-millet-devlet” müştereğinde ittifak ve elbirliği zamanıdır.
Özellikle 7 Haziran 2015 seçimleriyle başlayan süreçte sinyalleri ortaya çıkan “beka”sorununu sezerek ve görerek siyasi istikbalini bir kenara koyup, Ulu Önder Atatürk’ün “mevzubahis vatan ise, gerisi teferruattır”sözü mucibince hareket eden lider Devlet Bahçeli’dir.
Çok eleştirildi ve hala eleştiriliyor.
Kendi tabanından da, diğer muhalif partilerden de eleştiri alıyor.
Tartışılıyor söylemleri, eylemleri, siyasi yürüyüş ve duruşu.
Ama O; siyasi kültürü, ülkücülüğünün gereği ve herşeyin önünde tuttuğu devlet-vatan algısıyla iktidarı, dahili ve harici alçaklara, hainlere ve düşmanlara karşı yalnız bırakmıyor.
O tabanındaki “müzmin muhaliflere” ve hatta “Yeni Parti”ye giderek, “kaçak siyasi istikbal” arayanların kendine yönelik şiddetli ve bazen de orantısız eleştirilerine rağmen, bildiği ve inandığı yolda yürümeye devam ediyor.
O, Erdoğan’a verdiği desteği siyasi lafazanlıkla kişiselleştirmeye çalışanlara aldırış etmiyor.
Erdoğan için değil, “devlet-millet-vatan” için diyerek, düşman ve münafıklara karşı dik duruşunu dimdik sürdürüyor.
Erdoğan’la pazarlık mı ediyor yoksa diyenlere; “ülkemiz ateş çemberindeyken, beka sorunu yaşarken, içerde FETÖ-PKK gibi örgütlerin terör saldırısı varken, hükümete girmek, üçbeş bakanlık istemek vb. gibi siyasi rüşvet konuşması yapmak alçaklıktır” diyerek, net tavrını daima dillendirerek, “neyin, ne için olduğunu” daha da netleştiriyor.
Adeta diğer muhalefetin gözüne sokuyor;
“Milli istiklal ve istikbalin pazarlığı olmaz” diye.
Duruşunuz, tavrınız, söylem ve eylemleriniz yanlıştır, doğru yapmıyorsunuz diye.
Bu siyasi konumlanmanız ve manipülatif söylemleriniz “İktidarı devirmek uğruna, devleti düşürmek”le eşdeğerdir diye.
Erdoğan husumeti sizin gözlerinizi kör etmiş, yürüdüğünüz yol yol değil, sözleriniz söz değil diye.
Erdoğan’la geçmişte benim de ciddi ve ağır muhalefet günlerim oldu,
Siyasi kulvarda söylenebilecek belki de en ağır sözleri söyledik.
Ama şimdi durum bambaşka, dönem bambaşka, devletin sorunları bambaşka…
Evet… Unuturum ben geçmişin husumetini, siyaset muhalefetini; çünkü hepimizin varlık nedeni, devlet-vatan-millet tehlikeyle karşı karşıya.
Bu yüzden de;
Devlet Bahçeli, önce devlet, önce vatan, önce millet diyebiliyor ve demeye devam ediyor.
Siyaseten muhalifi ve rakibi olan Erdoğan’la bir ve beraber olarak, içerde ve dışarda verilen “Beka Mücadelesine” koşulsuz destek veriyor.
CHP gibi, sırf muhalefet uğruna; “bugün ak dediğine, yarın kara” demiyor.
Darbeye darbe diyor,
Haine hain diyor,
Düşmana düşman diyor,
Teröre terör, teröriste terörist diyor.
Konu vatan olunca; destekse tam destek diyor.
Siyaseten her şeyini kaybetme pahasına, olmazsa olmazım; “Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası ve payidar olmasıdır” diyor.
Özellikle kendi tabanından gelen eleştirileri de, çok adil ve objektif bulmuyorum.
Bugün milli ve yerli duruş bağlamında Erdoğan’a verdiği desteği eleştirenlerin eleştirisini, son on yıldır başlayan iç muhalefet odaklı, “karşıyım karşı” şekilli bir duruş olarak düşünüyorum.
Milli ve milliyet konularında sessiz kalmış olsa ve Erdoğan’a destek vermese; eleştirenler bu defa da, “neden böylesi milli bir konuda susuyor, Erdoğan’a destek vermiyor” diye eleştireceklerdir.
Ama tarih yazacaktır, Devlet Bahçeli’nin, “altın vuruş” mesabesindeki bu desteğini.
Yarınlarda okuyacağız; bugünlerde Devlet Bahçeli’nin devletin-vatanın bekasına ilişkin verdiği desteğin ve gösterdiği duruşun anlam ve önemini.
Utanacaklar, bugün Erdoğan husumetiyle Bahçeli’yi verdiği destekten ve gösterdiği duruştan dolayı kınayan ve eleştirenler.
Bir zamanlar; “Edirne’ye Enver gireceğine Bulgar girsin” diyen Hürriyet ve İtilaf Partisi vardı.
Bugün hayretle, şaşkınlıkla ve içimiz acıyarak okuyoruz; vatanı gözardı eden muhalefet hırsının insanları ne hallere düşürdüğünü.
Emin olun ki; bugünün CHP’si başta olmak üzere, Erdoğan kin ve gareziyle hareket eden diğer parti ve grupların bugünkü tavrını, gelecek yıllarda hayretle ve utanarak okuyacağız.
Türk Devletini, vatanımızı ve yaşadığımız beka sorununu görmezden gelerek herşeyi Erdoğan düşmanlığıyla özdeştirerek vatanperverlik ittifakına omuz vermeyenleri, birliğe el koymayanları ve topyekün savunma hattına dahil olmayanları içimiz acıyarak okuyacağız.
Bahçeli…
İyi ki varsın.
İt ürür kervan yürür.Bugün yaptığın büyük işlerin ve üstlendiğin tarihi misyonun anlamı kısır beyinlerce, akılsız akıllarca idrak edilmese de, emin olasın ki; Tarih seni altın harflerle yazacaktır.
“Edirne’ye Bulgar girsin Enver’in yerine” diyen bugünün Hürriyet ve İtilaf Partileri ve yetkilileri utansın ve utanacaklardır.
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah’a emanet olun sevgili okurlarım…