Şu üzerinde yaşadığımız dünyanın, ne acıları, ne faciaları yıllar içinde nasıl yuttuğunu daha doğrusu bu tür olayların, nasıl hatırlanmadığına şaşmamak hatta ürkmemek elden gelmiyor.
Ne kanlı olaylar, ne badireler, ne soykırımlar artık sadece tarihin sayfaları arasına gün geçtikçe daha da sıkışıyor.
Bu dramların başında, Çerkeslerin 154 sene önce karşılaştıkları faciaları göstermek gerekiyor.
Oysa, sözüm ona hür dünya Çerkeslerin başına gelenleri çoktan unutmuş ve sadece yıldan yıla yapılan hatırlatmalarla acılar dile getirilebiliyor.
Kadim dostumuz, Çerkes Dernekleri Federasyonu Başkanı Dr. Nusret Baş 154 sene önceki trajik gelişmeleri ve gerçekleri dile getirirken, bize de bu satırları karalamamız düşüyor.
Tarihte en büyük zulme ve haksızlığa uğrayan halklardan biri de Kuzey Kafkasyalıların olduğu kabulleniliyor.
***
Rusya’nın işgal girişimlerine karşı devletsiz ve ordusuz olarak, hiçbir dünya devletinin desteğini de yanlarına almadan 285 yıl direnildiği de biliniyor.
1859-1879 yılları arasında 2 milyon Çerkes ana yurtlarından sürülmüş; bunlardan ancak 1,5 milyonu hayatta kalıyor.
1 milyonu Anadolu’ya, kalanları da Balkanlar, Suriye, Irak, Ürdün ve Kıbrıs’a yerleştiriliyor.
Bu sürgün sonucu, günümüzde, Rusya sınırları dışında, 6 milyonu Türkiye’de olmak üzere 7 milyon civarında Adige, Abaza ve Kuzey Kafkasya’nın diğer halklarından insan, dünyanın 40 ülkesine dağılmış vaziyette yaşıyor.
Kafkas halklarının hepsinin kendi dillerinde özgün adı ve kimlikleri ile tanınıyor.
Ancak diasporadakilere diğer toplumlar tarafından genel olarak Çerkes ismi verilmiş ve alt kimlikleri fazla bilinmiyor.
Bugün ana vatanı dışında yaşayan ve Çerkes olarak isimlendirilen topluluğun içinde Adige, Abaza, Osetin vd.. Kafkas dil gruplarından insanlar yaşıyor.
İzmir’in İşgali ile başlayan gayrinizami savaşta Çerkeslerin en ön cepheleri tuttuğu unutulmuyor.
***
Anadolu’ya doğru ilerleyen Yunan ordusunu durdurmak amacıyla Ege Bölgesinde kurulan Kuvva-i Milliye’yi Çerkes General Aşir Atlı ve Pşav Ethem yönlendirdiler.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanı, Çerkeslerin sosyal ve siyasal yaşamına keskin bir gerileme getiriyor.
1951 yılında İstanbul’da Cumhuriyet döneminin ilk Çerkes sivil toplum kuruluşu açılıyor.
Sonra da büyük vilayetlerde başka STK’lar oluşuyor.
Sovyetler Birliği’nin perestroika politikası, diasporadakilere ata yurtlarıyla ilişki kurma fırsatı veriyor.
Bu süreçte, Çerkesler de kimliklerine daha çok ilgi duymaya başlıyor.
Abhaz-Gürcü savaşı ve Rus-Çeçen savaşı bu ilgiyi doruğa çıkartıyor.
Savaş hem Türkiye’de, Kuzey Kafkasya toplumları arasındaki etkileşimi; hem de Suriye, Ürdün, Almanya, Amerika Birleşik Devletleri’nde kurumlara üye olanların sayısını ve kendi aralarındaki irtibatları artırıyor.
***
Çerkeslerin, bugün Türkiye genelinde 160 kadar sivil toplum kuruluşu devletten de destek talebinde bulunuyor.
Türkiye’deki mütevazı gelişmelere ve örtülü siyasi desteğe rağmen, ne yazık ki, dünya kamuoyu Çerkes dramına gereken ilgiyi bir türlü gösteremiyor.
Tabii ki, bunda en büyük etkenlerin başında Rusya’nın bitmez tükenmez baskısı ve hararetli bölgede gelişen olayların vahameti geliyor.
Aynı zamanda çok önemli bir göz hekimi olan, Çerkes Dernekleri Federasyonu Başkanı Dr. Nusret Baş’ın ısrarla dediği gibi, bütün dünyanın artık Çerkes dramına yakından yaklaşmasının üzerinden bir asır daha geçmemesi bir insanlık vecibesi olarak ortada duruyor.