Bilindiği üzere, 4 Ağustos 2020 tarihinde Lübnan’ın başkenti olan Beyrut’ta şiddetli bir patlama meydana gelmiş olup takiben büyük bir yangın yaşanmıştır. Gerçekte birbirini takip eden iki büyük patlama şeklinde yaşanan olayın (Beyrut Limanındaki depolarda bulunan) 2.750 ton mertebesindeki Amanyum Nitratın patlamasıyla meydana geldiği ifade edilmektedir. Beyrut limanında meydana gelen patlamanın, patlama bölgesinden 10 km kadar mesafede etkili olduğu, 3’ün üzerinde hissedilen deprem etkisi yarattığı ve İsrail ile Kıbrıs’tan bile hissedilebildiği belirtilmektedir. Böylesi büyük bir patlama sonucunda 200’ün üzerinde kişinin hayatını kaybettiği, binlerle ifade edilen yaralının bulunduğu ve yüz binlerin ise ikamet sorunu ile karşı karşıya olduğu da haberlere yansımış bulunmaktadır.
Patlama görüntüleri incelendiğinde, ilk patlamada ışık parlamasıyla beraber bir duman bulutu görülmekte ve ilkinden daha büyük etki yaratan ikinci patlamada ise kırmızı-turuncu bir bulutun oluştuğu gözlenmektedir. Bu bakımdan, kaza olduğu ifade edilen patlamaların oluş biçimi incelenmeye değerdir denebilir. Patlamalarla birlikte yaşanan şok dalgası 10 km kadar çapta etkin olarak, çevrede büyük hasar yaratabilmiş ve patlama bölgesinde ise yaklaşık 140 m.’lik bir çukur açıldığı görülmüştür.
Patlama; Beyrut limanında, dolayısıyla şehrin merkezi olarak kabul edilen bir bölgede meydana geldiğinden can ve mal kaybının büyük olduğu anlaşılmaktadır. Patlamalarla birlikte oluşan yangın da hasarı arttırıcı etki yaratmış ve bu bağlamda büyük bir tahıl silosunun da önemli ölçüde zarar görerek yıkıldığı gözlenmiştir.
Lübnan’da COVID-19 etkisinde olunduğu bir dönemde yaşanan söz konusu bu patlamanın; yarattığı büyük hasar ve ülkenin büyük bir tahıl silosunun yıkılmasına sebep olması nedeniyle, hem ekonomik ve hem de gıda temini konusunda hayli büyük sorun oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu bağlamda patlama nedeniyle oluşan toplam zararın 10-15 Milyar USD mertebesinde olduğundan bahsedilmektedir. Söz konusu bu büyük patlamayı takiben Lübnan’da ulusal yas ilan edilmiş ve olayın üzerinden bir hafta geçmeden de Lübnan Hükümeti’nin istifa ettiği açıklanmıştır.
Patlamanın Olası Enerji Politik Yansımaları
Beyrut patlamasının şüphesiz farklı yönlerden etkisi olacağından bahsedilebilir. Hemen akla gelenler; toplumsal, ekonomik, ticari ve siyasi etkiler olmaktadır. Gerçekten de tüm bu konularda farklı etkilerin kendini göstermiş olduğu ve/veya zaman içinde daha da etkin olarak gösterebileceği söylenebilir. Bunlar arasında, pek de dile getirilmeyen olası bir etkinin enerji-politik bağlamda olacağı ifade edilebilir.
Lübnan bölgesi, Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılmasıyla Fransız hegemonya bölgesinde kalmıştır. Lübnan ve onun başkenti Beyrut; önceleri Orta Doğu’nun Akdeniz’e açılan kapısı olarak görülmüş ve hayli parlak bir dönem de yaşamıştır. Lübnan iç savaşıyla ve İsrail atakları nedeniyle önceki durumu hayli sarsılsa da, yine de Beyrut limanı ekonomik açıdan önemini olabildiğince sürdürmüştür denebilir. Bu bağlamda, Beyrut’un jeopolitik ve stratejik öneminden bahsedilebilir.
Lübnan jeopolitiğinin önemi, Doğu Akdeniz liman bölgesinde yer almasından kaynaklanmaktadır. Mezopotamya bağlantıları enerji-politik açıdan Lübnan’ı öne çıkarmaktadır. Bir başka deyişle, Lübnan, sadece ticari yönden değil enerji-politik açıdan da öneme haiz bir bölgede yer almaktadır. Petrol ve doğal gaz bakımından rezerv bölgesi olan Mezopotamya ile bağlantılı boru hatlarının Doğu Akdeniz’e çıkış bölgesi olabildiği göz önüne alındığında Lübnan ve limanlarının önemi kendini göstermektedir. Lübnan, her ne kadar 1970’lerden sonra ortaya çıkan iç savaş nedeniyle sorunlar yaşamış olsa da ve de eski etkinliğini kaybettiğinden bahsedilse de jeopolitik ve enerji politik önemi devam etmektedir.
Lübnan’ın iki önemli limanı Beyrut ve Tripoli’dir. Beyrut, Lübnan’ın başkenti olup 1,5 milyonun üzerinde bir nüfusa sahip olup serbest liman bölgesi ile büyük bir antrepo kapasitesine sahip bulunmaktaydı. Osmanlı Döneminde Trablusşam adıyla anılan Tripoli ise Beyrut’un 85 km kuzeyinde yer alan ve 500.000 kadar nüfusuyla Lübnan’ın ikinci büyük şehri ve limanı durumundadır.
Lübnan, enerji-politik açıdan önemli bir boru hattına sahiptir. 1930’larda döşenmiş olan ve Doğu Akdeniz’e Tripoli’den ulaşan söz konusu boru hattı üzerinde Fransa’nın etkinliği önemlidir (Şekil 1). Söz konusu boru hattına 1950’lerde 30 inç’lik (yaklaşık 76 cm çapında) bir boru hattı eklemesi de yapılmış ve günde 400.000 varil/gün mertebesinde kapasiteye çıkmıştır. Fransa’nın Lübnan’a ilgisinin odağında bu boru hattının olduğu söylenebilir.
Hal böyleyken, Mezopotamya’da (önceden bilinen ve yıllardır kullanımda olan rezerv bölgelerine ilaveten) nispeten yakın geçmişte bulunan ve daha da bulunması olası yeni petrol ve doğal gaz rezervlerinin tespiti söz konusu olmuştur. Bu durum, yeni rezervlerin Doğu Akdeniz’e taşınmasını gündeme getirmiş olup Lübnan ve limanlarının pozisyonunu da yeniden gündeme taşımış bulunmaktadır.
Ancak, burada şunu da belirtmek gerekir ki; sahada bulunan (çoğu bölge ülkesi olmayan) aktörlerin (kendilerine yakın buldukları) ilgili bölge ülkeleriyle farklı boru hatlarını Doğu Akdeniz’e ulaştırmayı hedeflemek istedikleri gözlenmektedir. Bu durumda Suriye, Lübnan ve İsrail’deki limanların terminal liman haline gelmesi söz konusu olmuş bulunmakta olup bazı ileri gelişmeler de yaşanmıştır ve/veya yaşanmaktadır. Bu ülkelere Türkiye de (Ceyhan terminal limanı ile) eklemlenebilir. Bu bağlamda, düşünülen ve var olan terminal limanlar ve bunu destekleyenler arasında büyük ve hayli acımasız bir rekabet ortamı doğmuş bulunmaktadır.
Burada şunu da belirtmek gerekir ki (2000’li yıllarda) İran; Irak ve Suriye ile bir araya gelip “Şii Hilali” olarak da ifade edilen bir birliktelik yaratmıştır. Bu yapılanma (hayli acılı ve de kanlı) farklı olayların yaşanmasına da sebep olmuştur. İran bu yapılanma uzantısında enerji-politik olarak Bağdat üzerinden Beyrut’a ulaşacak bir boru hattını hayata geçirmeyi de hedeflemiştir. Ancak, diğer aktörler açısından bu hat hiç de desteklenmiyor görünmektedir. Nitekim sahada alt yapıyı oluşturmak bağlamında hayli etkin faaliyetleri olan İran’ın en üst düzey bir generali Ocak 2020’de bir suikast ile hayatını kaybetmiştir.
Hal böyleyken, yaşanan Beyrut patlaması, her ne kadar kaza olduğu belirtiliyor olsa da zamanlaması açısından hayli ilginç bir dönemde meydana gelmiş bulunmaktadır. Böylesi bir patlamadan sonra, Beyrut limanı çok büyük hasar görmüş olduğundan limanın tekrar kullanılabilir hale getirilmesi ve enerji-politik terminal rolü üstlenmesinin hayli uzun bir süre alabileceği söylenebilir.
Sonuç
Beyrut’ta meydana gelen patlama, fiziksel olarak devasa ifadesiyle nitelenebilecek boyutta olmasına karşın patlamanın siyasi, ekonomik, toplumsal ve enerji-politik sonuçları zaman içinde en az patlama kadar etkili olabilecektir denebilir. Bu bağlamda, patlamanın etkilerinin bölgede enerji-politik gelişmeleri de etkileyebilecek ve tetikleyebilecek keyfiyette olduğu da öngörülebilir. Bir başka deyişle, (kazaen veya değil) Beyrut’ta meydana gelen patlama, doğal olarak Lübnan’ı etkileyen yerel bir olaymış gibi görünse de gerçekte bölge dengelerini, özellikle de enerji-politik konjüktürel yapıyı etkileyebilecek sonuçlara ulaşılabileceğini düşündürmektedir.