Küresel güç mücadelesi, artık yalnızca Pasifik’te ya da siber uzayda değil; aynı zamanda kara yolları, enerji hatları ve bölgesel ittifaklar üzerinden de şekillenmektedir. Bu bağlamda, Çin ve Hindistan arasında giderek belirginleşen stratejik ayrışma, sahada yeni jeopolitik kutuplaşmalara yol açmaktadır.
Günümüzde Çin, Kuşak-Yol Girişimi kapsamında Kazakistan, Hazar geçişli Azerbaycan ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaşmayı hedeflerken; Hindistan ise Ermenistan, İran ve Yunanistan üzerinden alternatif bir batı koridoru oluşturma çabasındadır. Bu durum yalnızca ekonomik değil; aynı zamanda savunma, enerji, diplomasi ve ulaştırma alanlarında çok katmanlı bir küresel rekabetin habercisidir.
Hindistan–Ermenistan Hattı: Güney Kafkasya’da Yeni Denge
Hindistan, İkinci Karabağ Savaşı sonrası güvenlik açıklarını kapatmaya çalışan Ermenistan’a önemli ölçüde savunma sistemi tedarik etmektedir. Trajan 155 mm obüsleri, Pinaka roket sistemleri, Arudhra radarları, Akash hava savunma sistemi ve BrahMos süpersonik füzeleri, bu modernizasyon sürecinde öne çıkmaktadır.
Bu hamle yalnızca Ermenistan için değil, Türkiye–Azerbaycan güvenlik hattına karşı dolaylı bir stratejik dengeleme olarak da okunmalıdır. Hindistan böylece Güney Kafkasya’da askeri teknoloji ve ittifaklar yoluyla jeopolitik bir ayak izi oluşturmaktadır.
İran: Jeostratejik Kavşakta İki Gücün Ortasında
İran hem Çin’in hem de Hindistan’ın Batı’ya açılma stratejisinde kilit konuma sahip bir geçiş ülkesidir. Çin açısından İran, Kuşak-Yol Girişimi’nin enerji ve kara ulaştırma hattındaki hayati bir halkasını oluşturmaktadır. Buna karşın Hindistan, İran’la geliştirdiği Çabahar Limanı ve Uluslararası Kuzey-Güney Ulaştırma Koridoru (INSTC) aracılığıyla İran’ı Orta Asya ve Avrupa’ya açılan kendi hattının merkezi haline getirmektedir.
Bu çerçevede İran, Çin’in Türkiye ve Azerbaycan hattına karşı, Hindistan’ın Ermenistan ve Yunanistan ile kurduğu alternatif hattın jeopolitik ara bağlantısı olarak konumlanmaktadır.
Türkiye ile Gerilim: Pakistan Faktörü ve Boykot Kararı
Hindistan’ın dış politikasındaki dönüşüm, Türkiye’yi de doğrudan etkilemektedir. Pakistan ile yaşanan son gerginlikte, Türkiye’nin diplomatik tutumu nedeniyle Hindistan, Ankara’yı açıkça suçlamış ve Türk mallarına yönelik boykot kararı almıştır. Bu durum, Hindistan’ın Türkiye’yi artık yalnızca bölgesel bir aktör değil, karşı cephede konumlanan stratejik bir rakip olarak gördüğünü ortaya koymaktadır.
Yunanistan ile Genişleyen İş Birliği: Avrupa’ya Açılan Hint Kapısı
Hindistan, Yunanistan’la geliştirdiği çok boyutlu ilişkilerle Avrupa’da stratejik bir üs kazanmaya çalışmaktadır. Bu iş birliği; savunma sanayinden liman yatırımlarına, turizmden iş gücü anlaşmalarına kadar geniş bir alanı kapsamaktadır. Özellikle Yunan savunma sanayi kurumları HAI ve EAS ile kurulması planlanan ortaklık, Hindistan’ın Avrupa savunma pazarına doğrudan entegre olma isteğini yansıtmaktadır.
Yunanistan Başbakanı Miçotakis ve Hindistan Başbakanı Modi’nin karşılıklı ziyaretleriyle perçinlenen bu ilişki, Doğu Akdeniz’deki Türk etkisine karşı inşa edilen bir Hint varlığı olarak stratejik bir anlam taşımaktadır.
Çin–Hindistan Rekabeti: Batı Rotalarında Derinleşen Mücadele
Bugünkü tablo, Çin ve Hindistan’ın jeopolitik çıkarlarının sessiz ama derinleşen bir rekabet içinde çatıştığını göstermektedir:
- Çin, Kuşak-Yol Girişimi (BRI) çerçevesinde Orta Koridor üzerinden Avrupa’ya ulaşmak istemektedir. Bu hat, Çin–Kazakistan–Hazar geçişli Azerbaycan–Gürcistan–Türkiye üzerinden Avrupa’ya bağlanmaktadır. Bu koridorun merkezinde Türkiye ve Azerbaycan yer almakla birlikte, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan ve Gürcistan gibi ülkeler de kilit aktörlerdir. Çin böylece hem ticaret yollarını çeşitlendirmekte hem de Rusya’ya bağımlılığını azaltmaktadır.
- Hindistan ise buna karşılık Ermenistan, İran ve Yunanistan üzerinden yeni bir batı koridoru geliştirerek Çin’in Avrupa’ya açılan kara yoluna jeopolitik bir alternatif üretmeye çalışmaktadır.
- Ayrıca Hindistan, Kuşak-Yol Girişimi’ne karşı çok yönlü alternatifler geliştirmektedir. Bunlardan biri de 2023’te duyurulan IMEC (India–Middle East–Europe Economic Corridor) projesidir. Bu girişim, Hindistan’ı Orta Doğu üzerinden Akdeniz’e ve oradan Avrupa’ya bağlamayı hedefleyen çok uluslu bir koridor planıdır. Çin’in kara ve deniz üzerindeki lojistik hâkimiyetine karşı Hindistan, IMEC ile ABD ve AB destekli bir ekonomik damar oluşturmak istemektedir.
Bu yapı, Çin ve Hindistan’ın sessiz rekabetinin artık Avrasya kara yolları üzerinden derinleştiğini ve bölgesel ortaklıklar aracılığıyla sürdürüldüğünü göstermektedir.
Bu bağlamda, Doğu Akdeniz de bu küresel rekabetin yeni bir cephesi haline gelmektedir. Hindistan’ın ilerleyen süreçte Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile diplomatik ve ekonomik ilişkileri artırması muhtemeldir. Böyle bir adım, Hindistan’a hem Avrupa Birliği ile siyasi uyum, hem de Doğu Akdeniz enerji denklemine dahil olma fırsatı sunacaktır. Diğer yandan Çin, Yunanistan’daki Pire Limanı yatırımı üzerinden bölgedeki ekonomik varlığını korumaya çalışmakta ve Doğu Akdeniz’deki altyapı projelerine ilgisini artırmaktadır. Ancak Çin’in Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) meselesine yaklaşımı oldukça temkinlidir. Tayvan politikası nedeniyle, Çin tek taraflı ayrılıkçı yapıları tanımaktan kaçınmakta ve KKTC’yi diplomatik düzeyde tanıması mümkün görünmemektedir. Buna rağmen Çin’in, doğrudan tanıma dışında, ekonomik ya da kültürel temaslar yoluyla dolaylı bir etki geliştirmeye çalışması olasıdır.
Sonuç olarak, Doğu Akdeniz, yalnızca bölgesel aktörlerin değil, Çin ve Hindistan gibi Asya merkezli küresel güçlerin de diplomatik, ekonomik ve sembolik rekabet alanına dönüşmektedir.
Sonuç: Yeni İpek Yolları Üzerinde Sessiz Bir Savaş
Bugün Çin ve Hindistan, Asya’dan Avrupa’ya ulaşan ticaret ve jeopolitik güzergâhlar üzerinden bir tür “sessiz savaş” yürütmektedir. Çin, Türkiye ve Orta Asya üzerinden Avrupa’ya ulaşmayı hedeflerken; Hindistan, Ermenistan, İran ve Yunanistan üzerinden alternatif bir hatta yatırım yapmaktadır.
Bu tablo, yalnızca iki Asya devinin ekonomik planlarını değil; aynı zamanda Türkiye’nin merkezinde yer aldığı çok aktörlü yeni jeopolitik çatışma hatlarını da gözler önüne sermektedir.
Yazar Hakkında
Doç. Dr. Hakan Arıdemir, Kütahya Dumlupınar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesidir. Uluslararası Hukuk, Bölgesel Deniz Jeopolitiği Meseleleri ve Uluslararası Deniz Hukuku alanında çalışmalarını sürdürmektedir. Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü’nün kurucu başkanı olan Doç. Dr. Arıdemir, ulusal ve uluslararası düzeyde birçok akademik projeye, çalıştaya ve yayın faaliyetlerine öncülük etmektedir. Türkiye’nin Afro-Avrasya vizyonu ve Türk dünyası stratejileri üzerine derinlemesine analizler üretmektedir.