Rusya Doğrudan Yatırım Fonu Başkanı Kirill Dmitriev’in son günlerde gündeme getirdiği “Putin–Trump Tüneli” önerisi, teknik bir altyapı projesi olmanın ötesinde, küresel sistemin geleceğine dair yeni bir jeopolitik tahayyülün sembolüdür. Bering Boğazı üzerinden Amerika kıtası ile Afro-Avrasya’yı birbirine bağlamayı hedefleyen bu girişim, Moskova’nın sadece enerji ve güvenlik politikalarıyla değil, bağlantısallık ve işbirliği temelli bir vizyonla dünya siyasetinde yeni bir rol arayışında olduğunu göstermektedir. Dmitriev’in “ABD ve Rusya’yı, Amerika kıtası ile Afro-Avrasya’yı birleştirdiğimizi hayal edin — birliğin sembolü” ifadesi, Soğuk Savaş sonrası dönemde kaybolan diyalog ve karşılıklı güven arayışının sembolik bir yeniden inşası niteliğindedir.
Bugün Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi, Afro-Avrasya coğrafyasındaki ekonomik ve lojistik bağlantısallığın tek merkezli bir model üzerinden yürüdüğü algısını pekiştirmiştir. Ancak Dmitriev’in önerisi, bu tek merkezli paradigmanın sorgulanmasına yönelik stratejik bir karşı çağrıdır. Moskova, Çin’in Asya merkezli vizyonuna alternatif olarak, çok kutuplu ve dengeli bir Afro-Avrasya entegrasyonu fikrini gündeme taşımaktadır. Bu anlamda “Putin–Trump Tüneli”, yalnızca bir ulaşım hattı değil; Avrasya’nın denge arayışına karşı geliştirilen jeoekonomik bir yanıt olarak da okunabilir.
Asıl dikkat çekici olan ise, bu projenin Washington–Moskova ilişkilerini yeni bir eksene oturtma potansiyelidir. Dmitriev’in, “Amerika yirmi birinci yüzyılı tıpkı yirminci yüzyıl gibi lider olarak sürdürmek istiyorsa, bunu Rusya’ya karşı değil, Rusya ile birlikte yapabilir” vurgusu, klasik güç rekabetine dayalı anlayışın ötesine geçen bir jeostratejik düşüncenin yansımasıdır. Bu yaklaşım, cepheleşme yerine ortak çıkar temelli denge kurma ilkesine dayanır. Bering Boğazı hattında öngörülen bu tünel, sadece mühendislik açısından değil, jeopolitik psikoloji açısından da bir uzlaşma sembolü olarak değerlendirilebilir.
Daha derin bir perspektiften bakıldığında, Dmitriev’in önerisi aslında Atlantik ve Pasifik güçlerinin Afro-Avrasya’yı bir çatışma alanı hâline getirmesini önleyecek vizyoner bir anahtar kavram niteliğindedir. Bu öneri, rekabeti çatışmadan ayıran yeni bir stratejik dengenin temelini oluşturur. Afro-Avrasya’yı büyük güçlerin etki sahası mücadelesinden çıkararak, ortak fayda ve karşılıklı bağımlılık temelinde bir diyalog coğrafyasına dönüştürme potansiyeli taşır. Bu yönüyle, yirmi birinci yüzyılın “çatışmasız rekabet” modelinin entelektüel zeminini oluşturmaktadır.
Afro-Avrasya perspektifinden bakıldığında, bu proje sadece iki kıtayı değil, iki medeniyetin siyasal hafızasını da birleştirme iddiası taşır. Bering Boğazı, Avrupa uygarlığının Atlantik ve Pasifik uçlarını tek bir jeopolitik bütünlük içinde yeniden tanımlamayı vaat eder. Bu bütünlük, sadece ekonomik değil; medeniyetler arası diplomasi, güvenlik ve sürdürülebilir barışın inşası açısından da önemlidir. Afro-Avrasya’nın merkezinde yer alan Türkiye gibi ülkeler için ise bu tür vizyoner girişimler, çok taraflı diplomasinin yeniden tanımlanacağı yeni bir dönemin eşiğini temsil etmektedir. Özellikle bu öneri, Çin’in Kuşak ve Yol Girişiminin oluşturduğu tek yönlü bağlantısallığa karşı dengeleyici bir alternatif ortaya koyarak Türkiye’nin jeopolitik konumunu rahatlatacak, bağımsız dış politika çizgisini güçlendirecek ve çok taraflı diplomatik hareket alanını genişletecektir. Bu yönüyle Türkiye, Afro-Avrasya’nın rekabet değil, denge ve işbirliği temelli yeni bir güç mimarisine evrilmesinde kilit rol oynayabilir.
Sonuç olarak, “Putin–Trump Tüneli” önerisi, teknik bir proje olmanın ötesinde, Afro-Avrasya’da barış, istikrar ve karşılıklı güveni yeniden tanımlayan küresel bir düşünce denemesidir. Bu vizyon, duvarlar inşa eden jeopolitik anlayışlara karşı, köprüler kuran bir medeniyet stratejisini temsil etmektedir. Afro-Avrasya’nın geleceği güç mücadeleleriyle değil, bağlantılar ve ortak vizyonlarla şekillenmelidir.
Yazar Hakkında
Doç. Dr. Hakan Arıdemir, Kütahya Dumlupınar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesidir. Uluslararası Hukuk, Bölgesel Deniz Jeopolitiği meseleleri ve Uluslararası Deniz Hukuku alanında çalışmalarını sürdürmektedir. Afro-Avrasya Araştırmaları Enstitüsü’nün kurucu başkanıdır. Ulusal ve uluslararası düzeyde birçok akademik projeye, çalıştaya ve yayın faaliyetine öncülük etmektedir. Türkiye’nin Afro-Avrasya vizyonu ve Türk dünyası stratejileri üzerine derinlemesine analizler üretmektedir.