Geçtiğimiz sayıda kaleme aldığım ‘Gelincik Tarlası’ başlıklı makalemin yayınlanmasının ardından hem Avrupa’dan hem Türkiye’de yaşayan dostlardan birbirinden değerli birçok yorum aldım. Yenilebilir enerjinin dünyamız için, insanlık ve tüm canlılar adına ne denli önemli olduğunu gelen yorumlar sayesinde bir kez daha zihnimde tazelemiş oldum.
Enerji, insanlık alemi tarafından oluşan arz talep dengesine göre şekillenmiş, uluslararası ekonomik ve siyasi ilişkilerin geliştirilmesinde de büyük rol oynamıştır.
Avrupa Birliği’nin oluşumunun ana nedeninin enerji alanındaki iş birliklerinin bir sonucu olduğunu hepimiz bilmekteyiz. AB ülkeleri enerji alanında birbirleriyle geçmişte olduğu gibi yıkıcı savaşlar yaşamamak adına enerji alanında iş birliği yapma kararına varmışlardır.
1 Aralık 2009 tarihinde imzalanan Lizbon Antlaşması AB’nin enerji politikalarının hedeflerinin kayda geçmesidir.
Fakat bu iş birliği ne kadar sağlıklı bir şekilde ilerlese bile Avrupa Ortadoğu, Orta Asya ve Kafkasların enerji kaynaklarına ihtiyaç duymaktadır. Bu sebeple Türkiye, Avrupa ile enerji kaynaklarının bulunduğu coğrafya arasında bir enerji köprüsü konumundadır. Dolayısıyla bu özellik Türkiye için büyük bir avantajdır.
Avrupa Birliği’nin (AB) enerji politikalarını belirlerken rekabetçi bir enerji piyasası oluşturmayı hedeflerken, enerjinin arz güvenliğini de temin etmeyi amaçlamaktadır. Çevrenin korunmasına ise öncelikler arasında yer vermiştir.
AB bundan 10 yıl önce enerjiyi verimli kullanan bir Avrupa sloganıyla yola çıkmış ve bu konuda titiz bir şekilde hazırlanan projeleri uygulamaya koymuştu. Bu konuda Avrupa devletlerinin başarılı olduğunu söyleyebilirim. Hem enerjiyi verimli kullanmamızı sağladılar hem Avrupa’da yaşayan tüm bireylerin geri dönüşüm konusunda titiz davranmaları hem yasalarla hem eğitimlerle tesis edildi. Bir kâğıdı, bir plastiği, bir atık yağı, bir eski eşyayı çöpe atmak hem cezalandırıldı hem özendirilerek bizlere tasarruflu bir yaşamın ne denli faydalı olduğunu bizlere öğretti. İsraf yapmadan hem ülke ekonomisine hem çevreye hem hanemize hem bütçemize katkı sağlamış olduk. Bu tür çalışmaların ülkemizde bazı şehirlerde yapıldığını bazı hanelerde bir gelenek haline geldiğini gördükçe, duydukça çok seviniyorum. İnşallah ülke geneline yayılır ve Avrupa’da ki gibi hem ülkemize hem dünyamıza fayda sağlamış oluruz.
Artık Avrupa’da geri dönüşüm ve verimli enerji kullanmak daha önce de söylediğim gibi bir gelenek haline dönüşmüştür.
Şimdi Avrupa 2050 hedeflerine doğru ilerlemektedir.
Peki nedir bu 2050 Avrupa hedefleri?
Avrupa sera gazı emisyonlarını 30 yıl sonra en alt seviyeye çekmek adına çalışmalar yapmaktadır.
AB’nin 2050 yılına kadar enerji kaynaklı seragazı salınımlarını %80’in üzerinde azaltma hedefine yenilebilir enerji sayesinde kavuşacağı öngörülmektedir.
Sera gazının azaltılması çalışmaları ve senaryolarına AB’nin “2050 Enerji Yol Haritası”nda geniş bir şekilde yer verilmiştir.
Gelecek yazımda gelecek zamanın gökyüzünü daha parlak yapacak olan ‘2050 Enerji Yol Haritası’ ve ‘Küresel Enerji Dönüşümü’nü kaleme alacağım.